Kendi Kendimizi Mutlu Etmek Mümkün Mü?

Blog Yazarı
Hatice Hazal İlgar

Kendi Kendimizi Mutlu Etmek Mümkün Mü?

Mutluluk nedir?

Mutluluk, TDK sözlüğünde “Bütün özlemlere eksiksiz ve sürekli olarak ulaşılmaktan duyulan kıvanç durumu, ongunluk, kut, saadet, bahtiyarlık, saadetlilik” olarak tanımlanmakta olup, şimdiye dek sayısız değişik tanımları yapılmış görece ve göreli bir kavramdır.

Peki, bu terim mutluluğu insanların kendilerine ait pencerelerinden baktıklarında tamamen tanımlıyor mu?

Çok zengin bir ailede yetişen çocukların bir süre sonra hiçbir şeye sahip olamayan çocuklardan ziyade daha mutsuz ve hayata umutsuz bakmaları kaçınılmaz oluyor.

Düşündüğümüz de her şeye sahip olsak bile pandemi sürecinde hala kendini duygusal olarak yorgun hissetmemiz bu tanımı sorgulamamıza sebep oluyor.

Mutluluğu tetikleyenler nelerdir?

Fiziksel olarak vücudumuzun seratonin üretmesi ve iyi hissettiğimiz bir süreç ve bunu sağlamak için yüz yıllardan beri her insanın farklı durumlara farklı savunma mekanizmalarıyla kendi psikolojik sağlığını koruma yöntemleri olmuştur.

Başkalarına yardım ederek kendini mutlu etmeye devam eden özgeciler. Milyonlarca borucu olan adamın ödeyeceği borcu bilincinin en derinlerine gömerek unutan, bastıranlar. Kendini güzel bulmayan birinin çok çalışkan ve zekiliğiyle anılmaya çalışmasını sağlayanlar, ödünleyenler ve nicelerini Freud’un Savunma Mekanizmalarında görebilirisiniz.

Aristoteles daha da öteye gidip mutluluğun bir hayat tarzı olduğunu savunur. Yani siz istersiniz, mutlu yaşamayı seçerseniz mutlu olursunuz der. Haklıdır da şimdi diğer bir felsefi olarak Epikuros’u ele alım. Antik yunan filozoflarından olan Epikür, mutluluğun dengeli olmakta olduğunu savunuyordu. Aşkta mutluluk olmadığını, mutluluğun arkadaşlıktan geçtiğini savunan Epikuros der ki: “Akşam yemeğinde ne yediğiniz sizi mutlu etmeyebilir ama kiminle yediğiniz sizi mutlu eder. Bir elma, üzerinde yatacağımız bir post ve en önemlisi bir dost, mutluluktur.”

İşin özü şuna çıkıyor sana iyi geleni bul. Mutsuzken daha da mutsuz olmak için yoğun bir çabaya gireriz içimizde ki karmaşa yetmezmiş gibi kendimizi yalnızlaştırır, acı dolu müzikler, filmlerle daha da tetikleriz. Bunun tam tersi için çabalamak asla aklımıza gelmez. Aslın da sahte bir gülümseme bile yüzümüzdeki bazı kasların aktif hale gelmesi ile beynimizi kandırıp serotonin salgılamasına sebep olur. Mutlu olmak bu kakar kolayken mutsuzluğunuzu tetikleyecek şeylerden kurtulun.

“Kim kendi kendini üzer ki ?” demeyin. En çok kendi kendimizi mutsuz ederiz:

Başkalarıyla kendinizi kıyaslamak; Sen neye sahip olursan ol kendini başkalarıyla kıyasa başladığın anda elindekiler sana değersiz görünmeye başlayacak ve sizi derin bir çıkmaza götürecek onun yerine kendine bak özüne dön illa birini kendinle kıyaslayacaksan kendini kendinle kıyasla. Bir ay önce ki kendinle şimdi ki kendin arasında ne fark var? Kendine ne katmışsın? Kendini kabul sevmek için birilerinin taklidi olma. Sen bambaşkasın ve seni sen yapan da bu.

Geçmişe takılı kalıp bugünü kaçırma geçmişini değiştiremezsin. Değiştiremeyeceğin her şey seni umutsuzluğa ve yorgunluğa itecektir ama şuan kendine yaptıklarından sen sorumlusun geçmişinde ki keşkeler yarınları düşünerek bir yenisini eklemek ve ya bu günden itibaren o keşkelerini gerçekleştirmek için çalışmak yine senin elinde olacak.

Kendini sürekli hatalarınla değerlendirmek; yanlış yaptığımız ya da kötü olan her şey daha fazla etki bırakır Biz de ve doğrularımızı alır götürür. Benlik algımız da dört yanlış bir doğruyu değil de bir yanlış dört doğruyu birden götürür. Kendi iç dünyamızda da bizim benlik algımızı, özgüvenimizi düşürür. Çevremizle yine kendimizi kıyaslamanın bir başka versiyonu aslın da bu fakat kimse kusursuz değildir. Sadece sen bilmiyorsundur. Kimse kusursuz değildir. Biz de değiliz. Önemli olan o hatalarımız başkalarına zarar verecek hale gelmesin kendini kusurlarınla kabul et. Çok gülerken dondurmanı düşürdün diye kendinden utanma. O an çok mutluydun, sınavından düşük aldın diye kendini üzme bir kere daha dene ya da başka bir çalışma yöntemine ihtiyacın vardır bakış açını değiştir. Başarısızlıklarına şans verdiğin kadar, iyi ve güzel yaptığın şeyleri hatırlamak için zorla kendine.

Kendimizi hayal ettiklerimize asla ulaşamayacağımıza ikna etmek, öğrenilmiş çaresizlik; yaşadığımız birçok olumsuzluk ve ya kaybediş bize bu karamsar durumu kabul ettirir. Hayal ettiğiniz hiç bir şeye ulaşamayacağınızı düşünürsünüz. Bir an için bu fikri bir kenara koysanız dahi yaşadığınız en ufak bir olumsuzlukta bu melankolik durum üzerinize çöker ve siz de sanki yıllardır tanıdığınız bir arkadaşınızı davet eder gibi açarsınız kapılarınızı. Bu aşılması çaba ve gayret isteyen bir durumdur. Öncelikle inanmanız ve kelimelerin gücünü keşfetmeniz lazım. Kendinize “ Yapamazsın.”  değil. “yapabilirsin “ demelisin. “ Buraya asla gidemem.” değil “ buraya gidebilmek için ne yapmam lazım.” demelisiniz. Hayat inişli çıkışlı ve zor bir platform bir sürü engelle karşılaşıp aşacak ya da aşamayacaksınız. Kendinize acımasız davranmayın bu yolda en çok yanınız da olacak kişi kendiniz olacaktır. Hayat zaten bu kadar acımasızken siz de kendinize hunharca davranmayın kendinize inanın, kendinizi sevin.

Aşırı beklentiye girmek; mutluluk tanımımızda en başta tüm ihtiyaçlarımızın giderilme hazzı demiştik. Bunu kendimiz yapmak yerine karşımızdakinden beklemek ne kadar da birine gebe bırakan bir durum ve gerçekten inanç ve cesaret istiyor. Kendinize bu kadar inançlı, cesaretli ve güvenli davransanız çok daha mutlu bireyler olacaksınız. Çünkü kendi mutluluğunuzu karşınızda ki her hangi birinin inisiyatifine bırakmak yine kendinize yapacağınız en acımasız şeylerden biri olabilir. Birileri tarafından sevilmek ya da önemsenmek birinin ihtiyacınız anında yardım etmesi sizi çok mutlu edecektir fakat size yardım etmesini mecbur bulduğunuz kişinin 5 dk. bile sizi bekletmesi sizi çileden çıkaracaktır. Örneğin; hastaneden çıkacaksınız ve arkadaşınız sizi almaya gelecek fakat 15 dakika gecikti bu durum yine de sizi mutlu eder fakat eşinizin 15 dakika geç kalması sizi sinirlendirir. Bunun nedeni eşinizin sizin yanınız da olma mecburiyeti, beklentisidir. Belki hastalık gibi ağır bir konuda bu tolerans edilemez olsa da 15 dakika sonra bile sizin yanınız da olmak için yollar aşıp gelmiş olmasını kaçırırsınız. Hayatınız da mutlu olacak bir anı bile kaçırmış olursunuz. İnsan ilişkileri değil de şiir yazıyorsunuz diyelim beklentiniz büyük bir kitle tarafından beğenilmekse üzgünüm bu ilk yazmada mümkün olamayacak hatta ilk yaptığın en kötüsü olacak ama siz bunu yapabildiğinize değil de en iyisi olmaya odaklandığınız sürece o başarıdan gelen mutluluğu kaçıracaksınız. Bırakın hatalarla dolu olsun ama ortaya koyduğunuz şey koyacaklarınızın başlangıcı olduğunu anlamanıza yardımcı olsun. Hatalarıyla güzellikleriyle sizin olsun mükemmel olmak zorunda değil ve mükemmel olmayacağı anlamına da gelmez. Mükemmel olan her şeyin başlangıcı her zaman berbattı ama denemeden içinde ki o berbatı ortaya koymadan kimse o berbat şeyin bile varlığından haberdar olamayacak senin bile önce ortaya çıkar sonra ister düzelt daha güzelini yap istersen yolundan vazgeç ama dene ve bir şeyler ürete bilmenin mutluluğunu yaşa.

İşin özü bakışını değiştirmek. Kendini tanımak ve kendine dönmek.

Pandemi sürecinde psikolojimizi nasıl sağlam tutarız?

COVID-19 veya tam ismiyle Korona virüs hastalığı 2019, insanları etkileyen, şiddetli akut solunum yolu sendromu korona virüsü 2’nin (SARS-CoV-2) neden olduğu bulaşıcı bir solunum yolu hastalığı. Bu hastalık sebebiyle birçok işsizlik, evden çıkmama yasakları, sevdiğimiz aktivitelerden uzakta kaldığımız dönemler geçirmekteyiz.

Yaşadığımız dönemde üretim yapmak, sürekli aktif olmak, yeni bir şeyler öğrenme eğilimimiz var. Çünkü sürekli gelişen ve birçok konudan uyarıcıya maruz kaldığımız bir dönemde yaşamaktayız. İş yerlerimiz de başarılı olmak ya da günlük hayatlarınız da başarılı olmak istiyorsanız; gündemi takip eden ve ayak uyduran olmanız gerekmekte. Kapitalizmin yoğun mesai saatleri ve iş yükü de sosyolojik açıdan sürekli aktif olma eğilimli insanlar haline gelmemize sebep oldu. Bu üretimi ve gelişmeyi destekleyen bir durum olduğu gibi yaşadığımız bu süreçte işsiz kalmış ya da cumartesi pazarlarını aktif geçiren insanlar için ev içerisinde kalmak ilk başlarda kulağa hoş gelse de zamanla depresyona meyilli hareketlere, karamsarlığa ilerlemektedir. İçimizde ki üretme ve aktifliğe adapte edilmiş vücutlarımız bir nevi yatağa bağlı kalıyor. Bu kadar aktiflik içinde birazda durmaya hakkınız yok mu? Biraz durun ve bu süreçte size ne iyi gelir buna odaklanın yarını ya da geleceği değil şu an beni ne mutlu eder ona odaklanmalısınız. Bu süreç ne kadar sürecek bilemiyoruz. Fakat bilmemiz gereken en önemli şey bizim fiziken ve ruhen sağlığımız.

Hafta sonları gittiğiniz farklı restoranlar olmasa da ailenizle birlikte özenle hazırladığınız sofraya gidin. O kullanmadığınız kristal takımlarınızı masanıza koyun. Bu hayatta siz de misafirsiniz başka özel misafir beklemenize gerek yok.

Öğrenmek istediğiniz dili öğrenmeye başlayın, hep ertelediğiniz o kitabı okuyun, hep denemek isteyip vakit bulamadığınız o yemeği yapın ve paylaşın. İlla yüz yüze olmak zorunda değil. Öğrendiğiniz dilden birkaç cümleyi size iyi gelen o arkadaşınızla paylaşın. Ne kadar mutlu olacağınıza bakın. Yaptığınız o yemeği ailenize ya da aileniz yanınız da değilse arkadaşınızla paylaşın sokağa çıkma yasakları sonsuza kadar değil. Kendinize kahve ısmarlayın mesela bu sefer balkon manzaralı olsun ya da arkadaşlarınızla çevirimiçi film gecesi yapın. Yaptığınız her şeyi özenli ve bir seremoni şeklinde gerçekleştirin. Acelemiz yok zamanımız var yavaşlayın ve biraz da kendi mutluluğunuz için çalışın. Biz sosyal varlıklarız yalıtılmışlık insan doğasına aykırıdır. Bu sürecin bizi mutsuz etmesi kadar normal bir şey yok. Buna takılı kalmamalıyız. İş bu gün içtiğin çayı kafe de içtiğin gibi içmekte size iyi gelen o arkadaşını ara ve karşılıklı iki çay iç yanında kurabiyen de olsun en sevdiğin bardağın en sevdiğin müzik çalsın. O kafeye gidip kedini mutlu hissetmemenin sebebi o mekân değil. Özenli gelen o sunum ve karşında ki o sohbet hatta sadece o sohbeti yakalaman bile en güzel yerden daha güzel yapar orayı.