
Merhabalar,
Yarın yirmi milyon öğrenci karne alacak. Yeni yılın ilk karnesi olacak… Peki bizim (öğretmen ya da ebeveyn olarak) kendimize yönelik karnemiz nasıl? Onu hangi aralıklarla nasıl dolduruyoruz?
Bu hafta BİLSEM’ deki dersimin son on dakikasında öğrencilerimden beni değerlendirmelerini istediğim bir form vererek dersimi sonlandırıyorum… Öğrencilerimin çoğu buna çok şaşırıyor. “Sizler benim öğretmenlik karnemi hazırlıyorsunuz” dediğimde, yüzlerindeki şaşkınlığı, mutluluğu bu sorumlulukla ne yapacağını bilemez o karmaşık duyguların yüzüne yansımasını görmeniz lazım… Ben yıllardır bu uygulamayı yaparım ve faydasını da gördüğümü çok rahat bir şekilde ifade edebilirim… Yıllar önce bir kitapta okuduğum şu söz beni çok etkilemişti: “Bazı öğretmenler vardır ilk mezun olduğu dönemdeki bilgileri 20 yıl boyunca kullanır, bazı öğretmenler ise her yıl güncellediği bilgileri kullanır.” Ben nasıl bir öğretmen olmak istiyorum? Hangi tarafta yer almak beni daha çok mutlu, huzurlu ve tatmin olmuş hissettirir?, diye kendime sormuştum…
Temas ettiğimiz öğrenciler her yıl değişiyor, dönemin şartları, öğrencilerin ilgi ve beklentileri değişiyor. Ebeveynler için de durum benzerliğini koruyor. Dolayısıyla ebeveynler olarak bu yolculukta bazı inişler çıkışlar yaşamamız çok normal… Yapmak istediğimiz şey ile olan şey bazen aynı şey olmayabiliyor… Bazen kaş yapayım derken göz çıkabiliyor… Ya da kuşak farkından dolayı şu dijital yerlilere ne yapsak yaranamadığımızı düşünebiliyoruz… Ama inanın çabanız çok kıymetli… Pes etmek yok, yola devam! Peki ama nasıl? Bazen düşünce şeklimizi değiştirmek gerekir… Olaylara farklı açıdan bakmak gerekir… Bununla ilgili size ilham vermesi amacıyla kısa bir hikaye anlatmak istiyorum..
İngiliz Matematikçi Henry Ernest Dudeney 1900lü yılların başında mantık bulmacaları yazmaya başlamış ve hazırladığı bulmacalardan birini de Londra’daki büyük gazetelerden birine göndermiş. Şans bu ya aynı gazetede Sherlock Holmes hikâyelerini kaleme alan Sir Arthur Conan Doyle da yazıyormuş. Dolayısıyla mantık bulmacaları çok geniş kitlelere ulaşmaya başlamış. Bu sayede günümüzde de birçoğumuzun bildiği Dudeney’ in “dokuz nokta problemi” popüler hâle gelmiş. sizin için dokuz nokta problemini kısaca hatırlatayım: Üç satır ve üç sütundan oluşacak şekilde toplam dokuz noktadan meydana gelen bir şekil oluşturuyor ve o dokuz noktayı kalemi kaldırmadan, dört düz çizgiyle birleştirmeniz gerekiyor. Fakat, bu birleştirmeyi yapabilmek kolay iş değil. Biraz farklı bir açıdan bakıp düşünmek gerekiyor 🙂 Aslında işin özü; karenin dışına çıkarak çizgileri çizmeyi düşünmemiz icap ediyor. Bugün hem iş hem de eğitim dünyasının çok sevdiği bir metafor olan “Thinking outside the box: Yani kutunun dışında düşünmek” ifadesi buradan gelmektedir. Söz konusu bulmacayı çözmeye çalışan çoğu kişi o kareyi bir çerçeve olarak düşündüğü ve o çerçeveden çıkmadığı için sonuca ulaşamıyordu.. İşte bizler de benzer bir düşünme sistemini kendi hayatımız için, ebeveynliğimiz ya da öğretmenliğimiz için kullanabiliriz. Sözlerimi İrlandalı oyun yazarı George Bernard Shaw’ ın sözleriyle bitirmek istiyorum: “Bazı insanlar her şeyi olduğu gibi görür ve ‘neden’ diye sorarlar. Ben ise her şeyi olmadığı biçimde hayâl eder ve şöyle sorarım: Neden olmasın?”
Ben de size soruyorum daha yaratıcı bir yaşam/ebeveynlik/öğretmenlik için neden olmasın?