Bilincin Doğuşu

sew-de
sew-de

Bazen hayat, planladığım gibi ilerlemez. Bir cümle, bir insan, bir an… beni beklenmedik bir yere taşır.
O an, içimde bir şey değişir, fark ederim ki, bu değişim de yaşamın bir parçası. Her şey olması gerektiği gibi olmasa da, olduğu gibi olur. Benim görevim, olanı değiştirmek değil; olduğu ile  kalabilmeyi, oluşa saygı duymayı öğrenmek.
Bir duyguyu, bir hatayı, bir kaybı reddetmeden, “evet, bu da var” diyebilmek, benim gücümün bir parçasıdır.

Kabullenmek, vazgeçmek değildir.
Sadece artık gereksiz savaşları bırakmak demektir. Duygularımı fark eder, onlara yer açar, sonra nazikçe içimde bir yere koyarım.

Öfke varsa, “şu an öfkeliyim” derim. Üzüntü varsa, “bu da geçici, geçecek” derim.

Her biri gelir, içimde durur ve zamanı gelince gider. Ben sabit kalırım, merkezimde. Ben bu evin sahibiyim. İçimdeki her duygunun bir odası var. Bazı odalar karanlık, bazıları aydınlık…

Hepsi bana ait, hepsi benim bütünlüğümü tamamlar.
Ve biliyorum ki: Kabullenmek, bir şeyi onaylamak değil; onun varlığını inkâr etmeden, kendi içsel gücümü ve huzurumu koruyabilmektir.

Bu alanı korudukça bütünselliğimdeki bir birbirinden eksilmiş olduğunu sandığım parçaları yeniden birleştirmeye başlarım. Önce zamanın getirdiği kayıpları bulurum sonra genişlemeye başlayan fikirleri analiz ederim benden yansıyan bütünselliğe katkısı nedir diye…

Bu döngüden çıkışta yeni fikirleri dile getiren ya da “ben buradayım” der gibi yaşanılan gerçeklikte kendi benlerimle başlarım kabullenişe. O an farkederim ki; döngü aynı yörüngede kendisini var ederken, yaşama dar gelen oluşunun akabinde çıkışında yeni pencereleri görebilmeyi anlatır.

İşte asıl güç burada başlar. Ben artık bakmıyor görmeye başlıyordum. Döngüden çıkmak kaçmak değil yeniden kendini bulmaktı. Kimi şeyler çözülmek için değil, tam da yerini bulması için yaşanırdı. Buradan çıkış cesaret ister çünkü insan güvenli bulduğu ortamdan ayrılmak istemez. Bazen bir meltem bazen bir fırtına ya da sisli bir durumla karşılaşılır ve ayaklar geriye doğru gider.

Gerçek yolculuk, yaşamda aklınla ve bilincinle var olabilmekti. Her pencere varlığında seni oluşturan bakışlardı tıpkı her azanın görülmeyi bekleyen uyanışı gibi.

Bilinç, dokunduğu her zerreye can verir, her kaybı ve her duyguyu bir anlamla bütünleştirir.

Yeni pencereler, yeni fikirler ve benlikler, işte bu farkındalıkla görünür olur.

Ve artık biliyorum: Bu yolculukta yalnız değilim; ufkumu birlikte genişletecek, bana ışık tutacak yollar ve insanlar var.

Her adımda, her his de, kendi merkezimde durarak bana ışık olan yanımı varlığıma katarak yol almanın güveniyle ilerliyorum.

Ben gördüğüm rüyada var ettiğim enerjinin matriks alanını başka suretlere taşıyarak kaybolmuyorum. İçimizde taşıdığımız bilinci tanıyorum. Bu bilinçte var oluş, var edene hak tanır.