Bir insan gölgesine: “Neden beni takip ediyorsun” diyemez. Çünkü bu durum onun işi.
Hayata dört bir kolla sarılıp, varını yoğunu tatlı bir yaşam kurmak için çalışıp didinen ailelerin evlatlarıyız biz. Yaşamını iş bölümü haline getirmiş anne ve babaların, çocuklarını en iyi seviyeye getirme uğruna çaba harcadığı yıllarının ürününü görme umutları bir armağandır onlara.
Yıllar yılı sürecek olan sorumluluk bilinci, artık gelecek nesillerin zihnine ekilmesi de olağandır bu durumda. Hiç kimseye muhtaç olmadan, alın teriyle kazanması gereken işlerinin adil ve şerefli olması gerektiği yaşamı uğruna.
Gelecek artık daha aydınlık ve güzel gülümserken, yollarda karşılaşılan bazı pürüzleri temizlemek için hayatın biraz hareketlenmesi bizi şaşırtmamalı öyleyse.
Doğruyu ve yanlışı, iyiyi ve kötüyü, güzeli ve çirkini, haklıyı ve haksızı öğrenmek içindi bu hayat.
İkisini de tanıyordu vücut. İkisi de “ben buradayım beni tanı!” diye yanıp tutuşuyordu belki de.
Çünkü duyguların her biri onları tanımamız için orada öylece bekliyorlardı.
Tıpkı bir laboratuvarda minik cam şişelerinde, farklı renklerde bulunan iksirler gibi…
“Ben bugün başarı şişesindeki mavi sıvıyı denemek istiyorum” dediğin an da…
Bir mucize gibi yaşadığın en güzel harikaları başkalarıyla paylaşmanın onurunu yaşarken, başarı iksirinin yan etkisi olan başarısızlık ya da fiyasko gölgesinin peşinizden gelmesini olağan karşılamak gerekir öyleyse.
Yaptıklarını aşağı çekmek isteyen, kendisini senin üzerinden var etmeye çalışacak olan, yapıtlarını alabora haline getirip, kıymet verdiğin en güzel duygularınla oluşturduklarını, sevgini tersine çevirmek isteyenler somut olarak karşında olacaktır bu durumda.
Gölgenin işi budur. Çünkü ışıklı yollardan geçtiğinde, gölge senin sayende var olacaktır. Bu gölgeyi, dış dünyada bir başkasıymış gibi izlesek de, aslında o, her iksirde, iyinin ve güzelin yanında var olmak ister, “beni de görün” diye. Düşünsene başka türlü nasıl ortaya çıkabilir ki?
Her şey hem var, hem yoktur aslında…
İnsan, tanımak ve anlamak gerçeği ile yüzleşince, kabulleniyor kendisini. Ancak bilmelidir ki o mavi iksirin ve gölgenin kendisi değil o duyguyu tanımak için orada olduğunu da
farkedebilmelidir.
Yaşamını kontrol etmeyi bildiğin zaman, bilinmemezliklere ulaşabilirsin hayatı öğrenmek adına.
Yönetimimizi kendi elimize alıp, içimizdeki dünyada yaşayan ters davranışlarımıza şaka yapmayı öğrendiğimiz an hayata anlam kazandırırız.
Trafik sıkışıklığında, arabayı
kullanmak isteyen çocuksu ruhumuza, “sen sürücü koltuğuna geçebilirsin, ben biraz yan tarafta dinleneyim” demek gibidir gölgeye hayatımızı teslim etmek. Ve yine onu görmezden gelmeyerek içimizdeki o çocuğa: “Sana uygun zamanda istediğin oyuncak otomobili alalım” demek gibi olmalıdır önemsediğimiz ve değer bulduğumuz diğer yanımız.