2014 yılında Erciyes Üniversitesinde yapılan araştırmada üniversite öğrencilerinin kaygı düzeyi puanları değerlendirildiğinde, genel kaygı ortalamasının uzmanların yüksek kaygılı olarak ifade ettikleri düzeye çok yakın olduğu görülmüştür. Kaygı ve öfke düzeyinin sürekli arttığı sonucu da ortaya çıkmıştır bu araştırmada.
Gençliğin yaşadığı bu ve benzeri problemler sadece psikiyatri ve psikoloji alanının değil, tüm toplumu ilgilendiren bir sorundur. Kaygıyı bastırma ve erteleme maksadıyla televizyon, internet ve cep telefonu gibi iletişim araçları kullanılmakta, bağımlılıklar artmakta ve sosyal ilişkiler sıfır düzeyine inmektedir. Gençleri sanallığa iten bu çabalar sanıldığının aksine kaygı düzeyini artırıcı bir etki de meydana getirmektedir.
Dolayısıyla kaygı düzeyi her geçen gün artan bir gençlikle karşı karşıyayız. Bu gençlik yaşamdan keyif alamamaktadır. Normalde çok keyif verici şeyler bile bireyi huzursuz etmekte, kendisini bir dipsiz kuyuya sıkışmış hissettirmektedir. Bu dipsiz kuyudan çıkmak için çırpınmakta fakat onun çığlıklarını kimse duymamaktadır.
Gençler kendisini anlama ve doğru ifade etme, duygularını açık etme kabiliyetlerinden de yoksundur maalesef. Bununla birlikte temel varoluş kaygısı her geçen gün artan genç, dünyada kendini yalnız ve terk edilmiş hissetmektedir. Beklediği sevgiyi, ihtimamı, güveni, korunmayı ve huzuru bulamamıştır. Yalnızlığını ve çaresizliğini aşmak için ya insanlardan kaçarak kendi dünyasına çekilmekte, ya onlara aşırı bağlanmakta, ya da insanlar üzerinde tahakküm kurmaya çalışmaktadır.
İnsanla ilişkisi bozuk olan genç, eşya ile ilişkisinde de sorun yaşamaktadır. Tüketim toplumunun reklam dayatması neticesinde ihtiyacı olmayan şeylerin ihtiyaç haline getirilmesiyle eşyaya bağlılık artmakta ve eşyaya ulaşınca mutlu olacağı kanaati oluşmaktadır.
Kendi içine, kalbine yönelemeyen genç, derununda barındırdığı can (Mevlana’nın ifade ettiği) potansiyeline ulaşamamakta ve çeşitli bağımlılık yapıcı nesneler denemekte, başkalarını örnek alarak birçok yanlış yola sapmaktadır. Sonuçta sadece arzu ve isteklerinin peşinde koşan, her türlü ahlaksızlığı normal gören bir anlayış karşımıza çıkmaktadır.
Yaratıcısına uzak duran, hayatın gerçeği olan ölümü yok saymaya çalışan genç, rotasız bir gemi gibi dünya sahnesinde rol almaktadır. İnsanda var olan aşkınlık ihtiyacını gidermek nefsinin isteklerinden kurtularak Yaratıcıya ulaşmakla mümkündür. Yaratıcısından uzaklaştıkça kişi birçok ruhsal problem yaşamakta ve isyan duygusuyla birlikte dünyayı karanlık bir zindan olarak algılamaktadır.
Gençliğin böyle sıkıntılarla baş başa kalması ve buhrandan kurtulamaması karşısında koruyucu ruh sağlığı hizmeti sunan uzmanların çözümler üretmesi gerektiği düşüncesinden hareketle 2018’de beşincisi düzenlenecek olan Maneviyat Psikolojisi Sempozyumunun temasını “Gençliğin Durumu ve Gelecek” olarak belirledik.
Daha önce dört defa ulusal olarak düzenlediğimiz büyük bir ilgi ile takip edilen ve bilimsel kitap haline de dönüşen Maneviyat Psikolojisi Sempozyumunun “Gençliğin Durumu ve Gelecek” teması ile düzenlenmesinin önemi büyüktür. Gençliğin yaşadığı buhran ve sıkıntı haline yönelik hem durumu ifade etme hem de şimdi ve gelecekte yapılması gereken pratik önerileri sunacağımız sempozyumda maneviyat geleneklerimizden esinlenen Maneviyat Psikolojisi Yaklaşımının gençliğin yaşadığı depresyonu, kaygı bunalımını, yalnızlık duygusunu aşmada ve ahlaki erdemleri kazanarak kalbi olarak arınmada insanlığa yol göstereceği kanaatindeyiz.
Kıymetli bilim insanlarının katılımıyla gerçekleşecek olan sempozyumun Tokat Gaziosmanpaşa Üniversitesi, Erciyes Üniversitesi Fatih Sultan Mehmet Vakıf Üniversitesi işbirliği ile 5-6 Ekim 2018’de Tokat’ta düzenlenecektir.
https://maneviyatpsikolojisi.erciyes.edu.tr/Anasayfa.html