Emekçilerin, eğitimden sağlığa, ulaşımdan haberleşmeye kadar birçok alanda yaşamını doğrudan etkileyecek olan AKP iktidarının 2015 bütçesi, geçmiş yıllardaki bütçeler gibi yeni zam ve vergilerden oluşarak emekçi ve yoksul halk kesimlerini daha da sefalete sürükleyecektir.
Bütçeler sadece gelirler ve giderlerden oluşan bir bilanço değildir, bütçeler siyasal iktidarın halka, emekçilere bakışını da yansıtmaktadır. Bu haliyle TBMM’de görüşülmekte olan 2015 bütçesi, yüzünü egemenlere sırtını halka ve emekçilere dönmüş tam anlamıyla bir yoksulluk bütçesidir. Bu bütçe halkın bütçesi değildir. Yer altı ve yerüstü kaynaklarımızı küresel sermayeye peşkeş çeken, ülke ekonomisini sıcak parayla ayakta tutan, üretimi değil tüketimi esas alan politikalar izleyen AKP hükümeti, neoliberal devlet anlayışı ile eğitim, sağlık, barınma ve çalışma hayatına yönelik kamu hizmetlerini özelleştirerek gelir dağılımındaki uçurumu daha da derinleştirmektedir.
Yıllardır eğitime en çok pay ayırdığını iddia eden AKP Hükümeti, bu yıl da sadece zorunlu harcamaları karşılayan bir bütçe hazırlayarak eğitim harcamalarının yükünü yine velilerin ve hayırsever vatandaşların sırtına yüklemiştir.
2014 yılında 55 milyar 704 milyon 817 bin 610 TL olan MEB bütçesi, artan okul, derslik, öğretmen ihtiyacı ve altyapı sorunlarına rağmen 2015 yılı için 62 milyar TL olarak öngörülmüştür.
Bütçeden eğitime ayrılan pay artırılmış gibi görünse de MEB bütçesinin büyük bölümü personel giderlerine (yüzde 78) ayrılmıştır. Bütçeden, yatırımlara ayrılan pay sürekli düşmüş, 1997-1998 eğitim öğretim yılında MEB bütçesinden yatırımlara yüzde 30, 2002’de yatırımlara yüzde 17 pay ayrılırken 2015’te bu oran yüzde 8,86’lara gerilemiştir.
12 yıllık iktidarı döneminde kamu hizmetlerinde, özellikle eğitim alanında piyasa merkezli bir “işletmecilik” anlayışı yerleştirilmeye çalışan AKP hükümeti, kamusal eğitim alanını daha da daraltırken, özel öğretimin doğrudan desteklenmesi doğrultusunda ciddi adımlar atmaktadır. Kamusal eğitime ayrılması gereken kaynaklar, dershanelerin dönüşümü bahanesiyle özel öğretime aktarılmış, özel okulların eğitim içindeki payının arttırılması için sayısız teşvik ve destek getirilmiştir. İktidarın eğitim politikasının merkezinde halk değil, piyasa güçleri bulunmaktadır. Görünen o ki eğitimi devletin sırtında bir yük olarak gören AKP hükümeti, eğitim kurumlarını birer ‘ticarethaneye’, okul müdürlerini ‘tüccara’, öğrenci velilerini ise ‘müşteri’ durumuna düşürmektedir.
Öngörülen milli eğitim bütçesi ile okul öncesi, ilköğretim, ortaöğretim ve yüksek öğretimde okullaşma oranını yukarı çekmek olanaksızdır. Okul yetersizliği ve derslik açığının yanında, acil çözüm bekleyen en önemli sorunun, öğretmen açıklarıdır. Ancak MEB, öğretmen açığını mevsimlik işçi istihdamına benzer bir anlayış üzerinden kadrosuz öğretmenlerle kapatma yoluna giderek, kalıcı çözümlerin uzağında kalmakta, eğitimde ve eğitim kadrolarındaki sürekliliği sekteye uğratmaktadır.
Üniversite öğrencilerinden, öğrenim kredisi geri ödemesini, henüz mezun olmadan talep eden, ödeyemeyen öğrencileri haciz kıskacına alan siyasi iktidarın Aksaray için devletin kasasından 1 milyar 370 milyon TL harcaması, halkın ihtiyaçlarının nasıl göz ardı edildiğinin de çarpıcı kanıtıdır.
Öte yandan okullarımızda yeterince memur ve yardımcı personel bulunmamaktadır. Bu alandaki pek çok eksiklik de yine okul-aile birlikleri yoluyla velilerin sırtına yüklenerek karşılanmaya çalışılacaktır. Ortaöğretimde pansiyon, yükseköğretimde de yurt sorununun bu bütçeyle karşılanması olanaksızdır.
Bu haliyle Türkiye, 2015 yılında da milli eğitime ayırdığı bütçe açısından OECD ülkelerinin gerisinde kalmış, eğitime en az pay ayıran ülkeler arasında yer almaktan kendini kurtaramamıştır.
2002 yılında 76 üniversite için ulusal gelirin yüzde 0.89’u ayrılırken, 2015 yılında ise 175 üniversiteye karşılık milli gelirin sadece yüzde 0.95’i ayrılmıştır. Gerekli altyapı ve akademik kadrolar oluşturulmadan kurulan üniversiteler, bilim üreten kurumlar olmaktan çıkarak, neredeyse ticari mantığa hizmet eder hale getirilmekte ve bilimsel eğitim adeta metalaştırılmaktadır. Üniversitelere yeterli kadro ayrılmamakta, var olan kadrolar ise politik ortamın ürettiği anlayış nedeniyle özgürlük alanını yavaş yavaş yitirmektedir. Aynı zamanda 2015 yılı yükseköğretim bütçesi taslağına göre üniversiteler kendi başlarının çaresine bakacaklar, kaynaklarını kendileri yaratacaklardır. Bu anlayışla, özerk demokratik üniversite anlayışından bahsedilemez.
Kısacası, MEB bütçe rakamları siyasal iktidarın eğitime bakışını göstermektedir. Bu bakış, eğitimi özelleştirme, eğitimin yükünü yoksul halkın sırtına yükleme bakışıdır. Öngörülen milli eğitim bütçesiyle parasız, nitelikli ve herkese eğitim anlayışının yaşama geçirilmesi mümkün değildir. Eğitim-İş olarak; hükümeti, sosyal devletin gereklerini yerine getirmeye çağırıyoruz. Talebimiz genel bütçeden eğitime ayrılan payın yüzde 20’lere, GSMH’dan da daha fazla pay aktarılarak yüzde 6’lara çıkarılması, okul, derslik ve öğretmen açıklarının kapatılmasıdır.
MERKEZ YÖNETİM KURULU