EğitimSen G-20 ZİRVESİ

Dünyanın en büyük ekonomisine sahip 19 ülkeden ve Avrupa Birliği Komisyonu’ndan oluşan G-20’nin Liderler Zirvesi 15- 16 Kasım tarihlerinde ilk kez Türkiye’nin ev sahipliğinde gerçekleşecek. Kamu Emekçileri Sendikaları Konfederasyonu, günler öncesinde her türlü protesto eyleminin yasaklandığı, havadan ve karadan olağanüstü güvenlik önlemleri alındığı zirveyle ilgili bir açıklama yaptı.

KESK’in açıklaması şu şekilde:

“Yaşadığı her krizin yükünü emekçilerin, yoksullaştırılmış halkların sırtına yıkan kapitalist sistemin küresel soyguncuları yeni saldırı hazırlıkları için G-20 Zirvesi’nde bir araya geliyor.

11-18 Kasım tarihleri arasında Antalya’da toplanacak zirve kamuoyuna dünyanın içinde bulunduğu sorunları çözecek bir ‘azizler zirvesi’ gibi sunuluyor. Oysa yoksulluk, açlık, gelir adaletsizliği, kadın ve çocuk emeği başta olmak üzere emek sömürüsü, savaş, göç ve mülteci sorunu, daha fazla kar için doğanın talan edilmesi, küresel ısınma ve iklim değişikliği gibi bugün dünya genelinde yaşanan temel sorunların kaynağı bu tür zirvelerle restore edilmeye çalışılan emperyalist kapitalist sitemin tam da kendisidir.

Daha öncekilerde olduğu gibi bu G20 Zirvesinin gündemi de dünya kaynaklarının eşit ve adil paylaşılmasının önündeki en büyük engel olan kapitalist sistemin güçlendirilmesinden ibarettir. 1999 yılından bugüne kadar yapılan G-20 zirvelerinde hep sermaye güçleri ve emperyalist tekeller lehine, emekçiler ve halklar aleyhine kararlar alındığını bilmeyen yoktur.

“İçeride savaş, dışarıda savaş” politikasını ısrarla sürdüren AKP iktidar ise, ülkenin bir bölümünde fiilen OHAL koşullarının yaşandığı, her gün sivillerin katledildiği, Silvan’da 11 gündür sokağa çıkma yasağının sürdüğü bir ortamda Antalya’da gerçekleşecek zirvenin dönem başkanlığını üstelenmekle övünüyor. Suriye’de yaşanan iç savaş ve bölgeye yönelik yeni Osmanlıcı emperyal planlarını zirvenin gündemine taşımak için yoğun çaba sarf ediyor.

Diğer taraftan “tüm dünya halklarının çıkarları için çalışmalar yapılacağı” iddia edilen zirvenin kapıları sermayenin temsilcilerine ardına kadar açılırken emekçilere, emekçilerin örgütleri sendikalara, demokratik kitle örgütlerine, doğa savunucularına ise sımsıkı kapatılıyor. Üstelik demokratik protesto hakkını kısıtlamak için abartılı güvenlik önlemleri alınıyor. İki gün sürecek zirve için Antalya’da adeta on günlük sıkıyönetim ilan edilmiş durumda.

10-20 Kasım tarihlerinde Antalya-Serik arasında açık ve kapalı yer toplantısı, toplantı ve gösteri yürüyüşü, basın açıklaması, oturma eylemi, çadır kurma, stant açma, bildiri dağıtma, kendini zincirleme, pankart – döviz – afiş açma / veya asma, yazılama yapma gibi etkinliklerin yasaklanması, tüm Antalya’da on günlük fiili sıkıyönetim ilan edilmesinden başka bir şey değildir.

İki gün sürecek olan G-20 Zirvesi öncesinde “güvenlik” gerekçesiyle alınan bu abartılı önlemler, en demokratik protestolardan bile korkulduğunu göstermektedir.

Peki, “Dünyada yaşanan sorunlarını çözmek için” toplandıklarını iddia edenler neden korkuyorlar?

Korkuyorlar çünkü kendi ideologları tarafından bile “kumarhane kapitalizmi” olarak nitelendirilen tefeci sistemin 2008 krizi ile yolun sonuna geldiğini görüyorlar.

Korkuyorlar çünkü yoksulluğa ve sefalete mahkûm ettikleri emekçi sınıfların, halkların artık “denetimli kapitalizm iyi denetimsiz kapitalizm kötü” safsatalarına inanmadığını görüyorlar.

Korkuyorlar çünkü doların yeşili petrolün karası için dünyanın üçte birinde süren savaşların kendi eserleri olduğunu artık gizleyemiyorlar.

Koruyorlar çünkü işçiler, emekçiler olarak çalışma ve yaşam şartlarımızın giderek daha da ağırlaştırıldığı, işsizliğin, güvencesizliğin, yoksulluğun kol gezdiği koşullarda kapitalizmin krizlerinin faturasını bizim sırtımıza yükleminin gittikçe zorlaştığını biliyorlar.

Korkmakta haklılar.

Çünkü sermaye ile emek, zengin ile yoksul arasındaki uçurum gittikçe derinleşiyor.

Her saniye sermayenin hanesine daha fazla sömürü ve kar yazmaya devam eden Emperyalist-kapitalist sistem emekçi sınıflar ve ezilen halklar için ise daha çok yoksulluk, işsizlik, açlık, savaş ve ölüm üretmeye devam ediyor.

Bir tarafta inanılmaz büyüme, gelişme, zenginleşme hikâyelerinin anlatıldığı sermayenin dünyası diğer tarafta günde 1 dolardan az bir parayla yaşamlarını sürdürmeye çalışanların sayısının 1.2 milyara ulaştığı, her dört saniyede bir insanın açlıktan hayatını kaybettiği, iş cinayetlerini, yoksulluğu, sefaleti iliklerine kadar yaşayan emeğin dünyası.

Bir tarafta dünyadaki aşırı yoksulluğun, açlığın giderilmesi için yıllık sadece 175 milyar dolara ihtiyacı olan yüz milyonların dramı, diğer tarafta ultra lüks bir yaşam için sadece 2014 yılında 1,1 trilyon dolar harcayan bir avuç kapitalistin doymak bilmeyen açgözlülüğü.

Bir tarafta savaştan, yoksulluktan kaçmaya çalışırken insan tacirlerinin elinde umutları tükenen, cesetleri kıyılara vuran mültecilerin, henüz 3 yaşındaki Aylan Kürdi’nin dünyası diğer tarafta ülkesine sığınan göçmenlerin emeğini kayıt dışı çalışma ile sömürerek muhtaçlıklarını fırsata çevirenlerin dünyası.

Bir tarafta 4 ultra zenginin gelirinin 48 devletin Gayri Safi Milli Hâsılasından daha fazla olduğu, en zengin %20 ile en yoksul %20 arasındaki gelir farkının 100 kat olduğu bir avuç “mutlu azınlığın” diğer tarafta yüzlerce yıllık mücadelelerinin ürünü kazanılmış hakları ellerinden alınarak 19. Yüzyılın kölelik koşullarına itilen yüz milyonların dünyası.

Böyle bir dünyada emeğin haklarından, adaletten, barıştan, özgürlükten ve uygarlıktan bahsetmek mümkün değildir. İşte bu yüzden korkmakta haklılar.

Kendi mezar kazıcılarını kitlesel olarak üretmeye devam eden Emperyalist kapitalist sistem attığı her adımda bu mezarı derinleştirmektedir.

Bunun için giderek derinleşen kapitalizmin krizine ne G–20 zirvesi, ne gelişmiş ne de az gelişmiş ülkelerin yapacağı zirveler derman olabilir.

Emeğe, doğaya, insana ve bir bütün olarak yaşama düşman emperyalist kapitalist sistemin sözcülerinin, savunucularının korkusunun her geçen gün daha da yakınlaşan ecellerine bir faydası yoktur, olmayacaktır.

Bizler yıllardır baskı ve şiddet politikaları ile karşı karşıya bırakılan, işsizlik, yoksulluk ve savaş ile terbiye edilmeye çalışılan dünya işçi-emekçi sınıfının parçası olarak geleceğimizin karartılmasına sesiz ve tepkisiz kalmayacağız.

Yunanistan’dan İspanya’ya, İngiltere’den ABD’ye, Şili’den Antalya’ya kadar dünyanın her yerinde bu sömürü düzeninin sonunu getirmek için mücadele edenleri bir kez daha selamlarken,

Bizlere kapılarını kapatan, demokratik protesto hakkımıza dahi tahammül edemeyen; emekçilere, halklara karşı yeni saldırıların planlanacağı, emperyalist savaş politikalarının tartışılacağı G-20 Zirvesi’nde alınacak kararları tanımayacağımızı ilan ediyoruz.”

Editör
Türkiye Eğitim Kampüsü - İlkokul ortaokul lise üniversite eğitim etkinlikleri duyuruları.