TMMOB Mimarlar Odası İstanbul Büyükkent Şubesi Öğrenciler Komisyonu tarafından emekçi kadınlar için, bir kadının ve bir erkeğin bakış açısıyla yazı kaleme alındı.
Yaşasın 8 Mart, Yaşasın Kadın Dayanışması!
Bir kadının bakış açısıyla… Emekçi kadınlar için…
Ayşe’ye ya da Fatma’ya şiddet kadına şiddettir. Özgecan’ın yerinde Begüm de olabilirdi, sen de. Fabrikada ya da bir ofiste kadın ve erkek işçiler arasındaki ücret ayrımını senin de görme ihtimalin çok yüksek. Üreten kadına, kadın işçiye tüm çalışma alanlarında bu böyle. Cinayet, ayrım ve küçümseme isme değil dünyamızda, özellikle ülkemizde. Cinayet kadınaydı, küçümseme kadına. O zaman sıra bende, kadınsan sen de.
8 Mart Emekçi Kadınlar günü nedeniyle yazıyorum bu bildiriyi. Tüm emekçi kadınlar için. 8 Mart 1857’de kadın işçilerin kendi hakların savunmak için greve başlaması üzerine, fabrikaya kilitlenmesi ve çıkan yangında polis barikatlarını geçemedikleri için yanarak can veren kadınlar için. Yazılıp çizilmeyen, görmediğim yerlerdeki kadınlar da dahil olmak üzere fabrikada, ofiste cinsiyet ayrımı görüp küçümsenen kadın için, daha düşük ücretle çalışan, sigortasız çalışan işçi kadın için…
Kadın çalışma hayatında ya da sosyal hayatında tacize uğramakta, ayrım görmekte ve emeğinin karşılığını alamamakta. Bu sistemi, cinsiyet ayrımcılığnı, bu itici algıyı biz yarattık, toplumumuz yarattı. Filmlere ve popüler kültüre bir bakın. ” Kadın savunmasızdır” vurgulandı bazılarında; her yere sıkıştırıldı. Hatta devlet yöneticilerinin konuşmalarına da bakın. Hepimiz biliyoruz. Bu algıyı yıkmak yine bizim elimizde.
Susmak ve harekete geçmemek kabulleniştir, bundan sonra işlenecek her suça ortaklıktır. Her bir ‘kabulleniş’ yeni kabullenişlerin habercisidir. Bu yazıdan sonra sesinizi yükseltin. Çözüm değişimde. Algıları yıkmakta. Bunu biz değiştireceğiz. Okuyan-yazan, fabrika işçisi, temizlik işçisi, mimar, mühendis, ressam kadın… Emek veren kadınlar değiştirecek.
Bir erkeğin bakış açısıyla… Emekçi kadınlar için…
Daha iyi yaşam koşulları için mücadele eden New Yorklu emekçi kadınların onlarcasının yanarak can verdiği günün yıl dönümünde, kadınlar bir kez daha 8 Mart’ta mücadelelerini ortaya koyuyorlar…
Emekçi kadınların 8 Mart’ı mücadele günleri olarak kazandıkları günden bugüne bir asırdan fazla zaman geçti ama, kadınların yaşadıkları sorunlar hala ağır bir biçimde devam ediyor. Ve kadınlar özgür ve insanca bir yaşam talebini yükseltiyorlar.
İktidarlar eliyle gerçekleştirilen özelleştirme, taşeronlaştırma uygulamaları ve esnek çalışmanın yaygınlaşmasıyla, kadın emeğinin sömürüsü artmaya devam ediyor. Büyüyen işsizlik ve yoksullaşmayla kadınlar, ev eksenli çalışmaya itilerek güvencesiz ve sosyal haklarda yoksun kılınıyor. Ucuz iş gücü olarak çalıştırılan kadınlar, hayatın her alanında cinsiyetçi politikalar nedeniyle ayrımcılığa uğruyor. Bunların yanı sıra kadınların, gündelik olarak yerine getirdiği işleri kapsayan ev içi emek ise hala ”görünmezlik zırhı” içinde.
Son dönemde erkek egemen iktidarın bilinçli olarak yükselttiği muhafazakarlık, cinsiyetçilik ile de birleşerek kadına yönelik fiziksel, psikolojik, cinsel, duygusal her türlü şiddetin artmasına sebep olmaktadır. Kadın cinayetleri son on yılda yüzde 1400’e yakın bir artış gösterirken; Özgecan Aslan’ın katledilmesi bu durumun ne kadar vahşi boyutlara geldiğini gözler önüne serdi. Bu duruma son verebilmek için gerekli yasal düzenlemeler ve toplumsal dönüşümü sağlayacak sosyal-kültürel çalışmaların bir türlü yapılmaması bir yana taciz ve tecavüze teşvik edecek beyanlara her geçen gün yenileri ekleniyor. Toplumsal cinayet rollerini iliklerine kadar benimsemiş olan ziniyet, tecavüz davalarında tahrik indirimi uygulamaya devam etmekte. Toplumun her köşesine sinmiş olan bu cinsiyet ayrımcılığı, özellikle son zamanlarda, medyada kendini en çirkin haliyle göstermekte.
Biz erkekler de kadının toplumsal yaşamda karşılaştığı tüm sorunlara karşı, kadını ikinci sınıf gören, yok sayan erkek egemen sistem ve zihniyete karşı verdikleri mücadeleye destek vermeye, bu anlamda ilk olarak kendi içimizdeki erkek egemen anlayışımızla hesaplaşmaya çağırıyoruz.