
Bir Türk genci olarak eğitim hayatın sınav duraklarıyla dolu uzun bir yol. Anaokulunun, oyun parklarının renkli dünyasından çoktan seçmeli bilgi dünyasına hızlı bir yolculuk yaptın ve belki de sen bile ne olduğunu anlamadan hayatını idame ettirecek mesleğin temellerini attığın eğitim hayatının “altın çağı”na hızlı bir giriş yaptın.
Belki çocukluğundan beri istediğin mesleğe mensup olmak için yanıp tutuşuyorsun. Belki de üniversite senin için sadece daha fazla özgürlük. Belki de tüm isteğin bir diploma alıp para kazanmaya başlamak…
Fark etmez.
Eminim yapılan planlar ve ince hesaplar tutmasa bile bir üniversiteye girdin. Çünkü üniversite sayıları artıyor, uzaktan ve açık öğretim olanakları ve bunları destekleyici sertifika programları çoğalıyor. İşte de tam da burada anlaman gereken çok basit ama bir o kadar da derin bir durum ortaya çıkıyor. Günümüz dünyasında-ülkemiz demiyorum çünkü bu durum evrensel- üniversite pek çok kapıyı açan işlevsel bir anahtar! Hızla değişen ve gelişen dünyaya ayak uydurarak ve mezun olduğunda, üniversite tercihleri yaparken var olan pek çok mesleğin tarihe karışacağını öngörerek çok okuman, araştırman, ciddi anlamda hatta çok ciddi anlamda kendini geliştirmen gerektiğini bilmen lazım.
Evet, işte o meşhur kampüs dünyasına adım attın. Bastırmak zorunda kaldığın ergenlik sendromlarını coşkulu bir şekilde yaşama zamanı. Ailecek verdiğiniz ciddi savaşın ardından hepinizde bir rahatlık olacak. Ailen seni biraz daha rahat bırakacak, tabii annen uzaktan hep izleyecek seni, bunu unutma.
Dersleri biraz serip, yeni girdiğin ortamların tadına varmaya, ilk büyük başarın ile süper kahraman olarak hissettiğin zamanlarına hoş geldin.
Burası yaldızlı, büyülü, süslü, özgür bir ortam. Ailen maddi destek olabiliyorsa ne ala, olamıyorsa devletin ve çeşitli kurumların verdiği burslar, üniversite gençlerinin harçlığını çıkarabileceği pek çok iş ortamı var. Çoğu okulun ders programı yarı zamanlı çalışmaya uygun, devam zorunluluğu olmayan o kadar bölüm var ve her şey o kadar keyifli ki. Her mevsimin bir “fest”i var mesela: winterfest, springfest, summerfest… Hem yetişkinsin hem öğrenci. İşte tüm bu ışıltılı dünya, sınav zamanı fotokopici ağabeylerden toplanan ders notlarıyla geçilebilen dersler, çan eğrisi vb. seni gerçek yaşamdan dört yıllığına soyutlayabilir.
Keşfet, arkadaş edin, aşık ol, hata yap, üzül, güzelleş, çirkinleş, sahip olduğun teknolojik kaynaklarla dünyaya açıl. Üniversite anıları hayatın boyunca aklından çıkmayacak ve seni şekillendirecek zenginliklerin olacak. Sadece şuna dikkat et: Ailen seni ne olursa olsun sever ve korur; ancak sana verdikleri/vermeye çalıştıkları değerleri hiçe sayarak yapacağın hatalar, onlarda da sende de derin yaralar açar. Hissettiğin “Bana bir şey olmaz!” dürtüsü geçici buna emin olabilirsin. Sana bir şey olur, dikkat et! Ruhuna, bedenine ve sahip olduğun aileye zarar vermeden hatalar yap.
Aklına ve sağduyuna kulak ver!
Yine gez, yine eğlen, harçlığını çıkar ama “fest”lerden daha çok seminerlere, sempozyumlara, kariyer günlerine koş!
Üniversitenin yurtdışı olanaklarını araştır, bir sürü insan biriktir, dil öğren, kültür tanı!
Staj olanaklarını araştır, iş insanları/bilim insanları/akademisyenler/sanatçılar arasından rol model seç, hayatlarını oku, feyz al, öykün, onlara ulaşmaya çalış, iletişimin altın çağındayız unutma!
İş hayatının, üniversitede asla ve asla öğrenilmediğini çok net bir şekilde söyleyebilirim. Üniversite sana şunu der: ” Al sana dört koca yıl. Neyi nerede bulacağının yöntemi, araştırma, öğrenme, sunum yapma, kendini ve öğrendiklerini sözlü/yazılı ifade edebilme becerisini kazandırma, sınırsız yazılı kaynak, maddi ve sosyal olanaklar sunma benden, bunlardan faydalanıp kendini geliştirme senden.” Farkında ol!
Üniversite sonrası hayatını tasarla, çünkü o diplomayı eline aldığında devlet baba kenara çekilecek, ailen “Ee, hani iş, biz seni niye okutup bugünlere getirdik?” diyecek. Sakın “İş yok ki!” hayıflanmasına girip kendini kandırma! Senin bir değil beş altın bileziğin olursa kolunda, asla işsiz kalmaz, kendini görmek istediğin yere ulaştırmak için en azından bir adım atacak özgüvene sahip olursun. Ve sonrasında fırsat kapıları teker teker açılmaya, eğitim yolculuğun keyifli bir kariyer hayatı cennetine dönüşür.
Niye cennet biliyor musun? Çünkü gerçekten sevdiğin, seni yansıtan, keyif aldığın, sahip olduğun ve geliştirdiğin becerilerine hitap eden işi yaptığında asla “iş”e gidiyor gibi hissetmezsin de ondan!
Son söz… Evet, yolun uzun. Bu uzun yolda hem kendini tanıyacak hem de beceri ve yeteneklerini geliştireceksin. Türk eğitim sistemine mensup bir genç olarak bol bol sınava hazırlanmaya devam edecek, kendi ayakların üstünde durabilmek, dirsek çürüttüğün okul sıralarından daha çok zaman harcayacağın, emek vereceğin, seni sen yapan bir meslek için, sonrasında ise mesleğinde gelişmek, bir yerlere gelebilmek için seçimler yapacak, kararlar alacaksın.
Çoğu zaman çok yorulacak pes etmek isteyeceksin. Bu zamanlarda seni yeniden yola devam etmeye teşvik edecek şey, öğrendiklerinden ve öğreneceklerinden alacağını bildiğin güç olsun.
Çünkü unutma; “Bilgi güçtür!”
Eğitim hayatın boyunca gayretle edindiğin bilgi seni daha ileriye taşıyacak ve yeni kapılar açacaktır. Bu düşünceyle çalıştığın müddetçe inanıyorum ki kendin için başardığını gördükten sonra yakın çevren, yaşadığın toplum ve hatta insanlık için de başarmak isteyeceksin. İçindeki başarma, üretme, topluma faydalı olma isteğinin artarak var olması dileğiyle, yolun açık kendine olan inancın hep tam olsun.