“ÖĞRETMEN” OLMAK ÜSTÜNE BİR DENEME YAZISI

blog yazarı
Gülhan ÖZTÜRK

Gulhan e1702151197790

 

Öğretmen olmak ne demek? Kendime bunu çok sordum. Ben “öğretmen “miyim yoksa “öğretmenlik” mesleğini yapan biri miyim? Öğretmenlikte bir meslek değil mi?

Aradaki fark ne?

Siz ne düşünüyorsunuz?

Herkes hayatının bir noktasında mutlaka “öğretmen” denen kişi ile bir araya geliyor. Bu bizi, bizim mesleğimizi önemli kılar mı? Önemli ise neden “öğretmenlik” sıradan bir meslekmiş gibi ya da olmasa da olur bir meslek gibi gösteriliyor. Kimi zaman göklere çıkarılan kimi zaman istemeden para için yaptığımız, kimi zaman da hiçbir şey olamıyorsan

“öğretmen ol” mantığı ile yerdiğimiz bir meslek.

Çalıştığımız kurum mesleğimize bakış açımızı değiştiriyor mu, mesleğimizi sevmemizi ya da sadece para için mi yapmamızı sağlıyor? Sorular sorular deli deli sorular, içinden çıkılmaz sorular…

Çocuklar için sevdiği ve hayatı boyunca unutamadığı “ öğretmeni” mi olacağız yoksa yine hayatı boyunca unutamadığı ama “korkuyla-travma “ile hatırladığı öğretmen mi?

Okulöncesi mi, ilkokul mu, şube öğretmeni mi, yoksa “hoca” diye tabir edilen üniversitede ki Prof olmuş öğretmen mi? Ama sonuçta hepimiz “öğreten” konumunda ki kişiyiz.

Mesleğimiz sevmeden yapılabilecek bir meslek mi? Sabırlı olmak yeterli mi? Hiç oyun oynatmadan ders yapan bir öğretmen mi değerli olan, eğlence dolu dersler ile günü bitiren öğretmen mi “iyi” dediğimiz öğretmen. Kime göre neye göre “iyi” öğretmen kalıbına sokuluyoruz.

Uzman öğretmen, başöğretmen, sınıf öğretmeni, stajyer öğretmen, ücretli öğretmen, vekil öğretmen… bu meslek bu kadar çok başlılığı içinde sindirebiliyor mu? Özelindeki tek ayrıcalık unvana göre alınan “para” değil mi? Peki bu meslek “para” nın satın alabileceği bir “…” ile mi çalışıyor?( burayı doldurmayı size bırakıyorum)Hiçbir emeği küçümsemiyorum ama sınav ile alınan unvan bu meslek için gerekli mi? Sınava istemediği için girmeyen (yanlış olduğunu düşündüğü için) ve bu nedenle unvan almayan öğretmen “kötü” öğretmen mi?

Veli çocuğunu okula verirken başöğretmen varken benim çocuğum neden yalnızca ”sınıf öğretmeni” yazan kişide olsun demez mi? Ya da yaptıklarını sosyal medyada sürekli yayan, sınıfta çocukları “çekim yapmak” adına dersin dakikalarını harcayan öğretmene mi vermeli? Dersini verimli coşkulu geçiren ama kendini sosyal medyada göstermeyen öğretmene mi vermeli? Neye göre karar versin veliler? Kriter ne olmalı? Kriter olmalı mı?

Ya da özel-devlet diye okulları ayırmadan “okul” larda ve farklı unvanlarla anılan öğretmenlerin olmadığı sadece “öğretmenin” olduğu okullarda mı çocuklarımız okumalı?Eskiden olduğu gibi.

Öğretmen “özel “okulda mı” devlet” okulunda mı çalışmalı ? KPSS geçemeyenler mi özel de çalışır-isteyen mi?Bu sınav gerçekten “iyi” öğretmeni seçebiliyor mu? Duyguların ölçülemediği bir sınav sonucuna göre öğretmen atayan bu sınav  mesleğinin temeli sevgi ve sabır gibi duyguların olması gereken bir meslek elemanını seçebilir?

Peki, biz öğretmenler bu konularda ne hissediyoruz bize sordular mı? Bana kimse sormadı? Size sordular mı? Sormalılar mı? Kim sormalı? Ne sormalı-nasıl sormalı?

Bitmek bilmeyen dipsiz kuyu adeta bu sorular diğer soruları da siz bulun ve önce kendinize sonra  , sonra istediğiniz kuruma ya da … sorun

Yazımı bitirirken ilk soruma gelecek olursak ben mesleğini aşkla seven kendimi “idealist” denen öğretmen olarak görüyorum. Yüreği ve aklı hep “çocuklara daha nasıl faydalı olabilirim “diye çalışan, rüyalarında bile öğrencilerini düşünen bir “öğretmenim”.İlk göreve başlama meslek heyecanımla devam ediyorum. Sınavları protesto ettiğim için ve bana ayrıştırıcı geldiği için sınavlara girmedim bu nedenle sadece ve sadece “öğretmenim ”ve hep öyle kalacağım gururluyum, mutluyum.

Gülhan ÖZTÜRK

MEK Alfa Koleji Kurucu/Okul Müdürü