Itır Ağırdemir

Merhabalar, yine bir kitap önerisi yazısı ile sizlerleyim. İlk kitabım Richard Bach tarafından yazılan Hipnozcu kitabı. Yazarın ismi size bir yerlerden tanıdık geliyor olabilir hemen hatırlatayım Martı Jonathan Livingston kitabının yazarıdır kendisi. Ben de birçoğunuz gibi bu yazarla Martı Jonathan Livingston kitabı ile tanıştım. Fakat annemin kitaplığında bu yazara ait bir sürü kitap vardı neredeyse bütün kitapları sonra bir merak oldu içim de ve okuyamaya başladım. Okudukça okudum zaten çok kalın kitaplar yazan biri değil kendisi. Size verebileceğim bir diğer tavsiye ise çok beğendiğiniz bir kitabın yazarının diğer eserlerini de okumaya çalışın. Biliyorum bir çok arkadaşım okumaktan çekinir çünkü aynı hissi vermediğinde yazara karşı bir hayal kırıklığı yaşanıyor. Ama eğer cidden güzel ise bu sefer okumak için bir sürü kitabınız oluyor. Tabi ki aynı yazarın kitaplarını üst üste okumayın yoksa ana karakterler rüyalarınıza kadar girebiliyor denendi, test edildi. Yazarın eserlerine dönmemiz gerekirse Hipnozcu aralarında özel olanlardan seyyar bir pilotun dünyaya baktığı o değişik bakış açısı ile dünyayı görmek ve dünyayı sorgulayan o bir sürü soru bana kitabı okurken çok zevk vermiş ve birçok şey katmıştı. Oldukça kısa bölümlerden oluşan bu güzel kitabı okuyun derim.

kitap önerileri
Kitap Önerilerim 2 1

İkinci olarak ise bu kitabı çoğunuzun bildiğine eminim günümüz de oldukça popüler bir kitap Stefan Zweig Santranç. Başarılı bulduğum bir kitaptı. Fakat kitabın içeriğinden çok hikayesi beni etkiledi. Santraç Zweig tarafından yazılan son kitaptır. Okurken bunun bilincindeydim. Kendisi intihar ederek öldüğünden büyük ihtimal bu kitabı yazarken bu kitabın son kitabı olduğunun da farkındaydı. Bu yüzden kitabın içerisindeki psikolojik bunalımlar beni benden aldı. Çok etkileyici bir kitap. Bu kitaptan sonra Zwieg’ın birçok eserini okudum ama onlar arasından en beğendiğim ise Korku’ydu. Cidden korkunun insan üzerindeki etkisi kurgudaki okuyucu ters köşeye yatıran o kalemin gücü beni büyüledi. Diğer kitaptan bahsetmeden önce değişik bir tesadüften bahsedeceğim. Ben Zweig’ın Santranç’ını okuduktan sonra üstüne önereceğim kitabı okuduğum için iki kitap arasında benim için hep bir bağlantı oluştu. Önereceğim kitap ise Albert Camus’un Yabancı kitabı. Aslında tarz olarak benim çok sevdiğim bir tarz olmasa da Albert Camus’ün bir filozof olarak yaklaşımları beni oldukça etkiledi. Bu kitabı çoğunuz biliyor bu yüzden bu kitabının değilde Tersi ve Yüzü isimli kitabından bahsetmek istiyorum. Cidden çok güzel bir kitap okurken elimde kalemle her kelimenin altını çizmekten hiç üşenmediğim bir kitap ve eminim ki defalarca da okuyacağım bir kitap. Kendi için de bölüm bölüm biraz kopuk ama hayatla da bir o kadar bağlantılı bir kitap.

Bir diğer öneri kitabın ise adını mutlaka bir yerlerden duyduğunuz ya da çoğunuzun okuduğu bir kitap olan Fyodor Dostoyevski’nin Yer altından Notlar isimli kitabı. Aslında okuyan çoğu arkadaşım sevmediği çok karamsar bir roman olduğunu düşündü ben ise çok gerçekçi buldum kitabı. Çevremdeki insanları daha iyi gözlemler onları daha iyi anlar oldum. Çok bilindik bir roman olduğu için çok üzerinde durmak istemiyorum ama şiddet ile tavsiye ediyorum. Son olarak benim normalde okumaktan çok hoşlanmadığım lise yıllarımda hayatıma giren ve çokta yer edinemeyen bir kitap türünden birkaç öneride bulanacağım. Tarih romanlar aslında bunlar tam olarak tarih kitabı sayılmaz ama dönemi anlatan kitaplar diyelim. Birincisi Emre Caner’in kaleminden Kaplumbağa Terbiyecisi. Tabi ki önce aklınız da resim belirdi fakat bu kitaptan sonra o resim siz de daha derin bir etki bırakacak. Çünkü bu kitapla resmi çizen Osman Hamdi Bey’in hayatına dokunacaksınız. Bazen onu çok sevecek bazen nefret edeceksiniz ama iyisi ile kötüsüyle bu resmi çizen elleri tanıyacaksınız. Ben çok etkilendim ve çok sürükleyici olduğundan çabuk bitirdim. İkinci olarak ise Amin Maalouf’tan Doğu’nun Limanları kitabı. Düşününce Amin Maalouf’un zaten başarılı bir yazar ve birçok başarıya ulaşmış kitabı var tavsiye edilebilecek ama ben kendi adıma tarih romanları denilince bu kitabı düşünüyorum. Çünkü eski dönemlere ait olayları birinci elden okuyor gibi hissettim. O dönemin için de ana karakter ile geziyor onun yaşadığı duyguları yaşıyor gibi hissettim. Ama tabi aramızda kalsın en çok sonu beni etkiledi. Umarım bu kitapları okursunuz umarım bu kitaplar beni etkilediği kadar sizi de etkiler.

1 Yorum

  1. Zweigh’ı intihara sürükleyen Avrupa’nın siyasi durumu olduğu düşünülürse: satrançta nazilerin hapsinde olan kahramanımız yine de, hapisanedr bile kitapla satrançla yani düşünceyle ilgilenmiştir o yüzden bu kitap bana intihar öncesi psikolojik bunalımlardan çok ne olursa olsun ben düşünmeye yani yaşamaya devam eden tarafım hatta dışarıda çeşitli şanslarla bir şeyler öğrendiğini zanneden bir ukaladan daha çok yaşadım demeyi ifade eder. Yani Zweig’ın her anında düşünceye başka bir deyişle yaşamaya sıkıca bağlı olduğunu sanıyorum zira yayımlamadan yaktığı onca sayfayı göz ardı edemiyorum ya da her kitabında tutunukan yaşamın başka bir dalı olduğu gerçeği. Hayır, Zweigh intihar edecek biri değildi bunu ancak “Loperalla” gibi hayat nasıl yaşanır, aşk nedir bilmeyen biri yapardı ona göre. Peki öyleyse niye intihar etti? Gelen tehtid mektuplarını ve viyananın ışıklı sokaklarından uzakta sıcak ve nemli kaçak bir yaşamı düşünürsek sanırım bu dünyadan alacağını aldığını düşündü ve heyecanını kaybeden Zweig her zamanki aceleciliği ile hepimizden erken davrandı.
    Satranç bize en kötü en sefalet zamanlarda bile düşünceden vazgeçmememiz gerektiğini gösterir bana göre, yaşadım diyebilmek için!