Toplu sözleşme masasında iki oturumda iradesi pazarlanan, 123 TL’ye mahkum edilen, enflasyon farkı unutulan, göz göre göre iki yılı çalınan on binlerce memur hep bir ağızdan EK ZAM talebini haykırdı.
Yaklaşık iki yıldır “tarihi başarı” diye yutturulmaya çalışılan toplu sözleşmenin aslında tam bir hezimet olduğu bir kez daha bizzat memurlar tarafından tescillendi.
Türkiye’nin dört bir yanından olumsuz hava koşullarına rağmen, hak için yollara düşen memurlar Türkiye Kamu-Sen çatısı altında gerçek temsilcilerinin kim olduğunu bir kez daha tüm ülkemize ilan ettiler.
Sabahın erken saatlerinden itibaren Celal Bayar Bulvarında toplanan on binler, başta Genel Başkanımız İsmail Koncuk ve Sendikalarımızın Genel Başkanları olmak üzere yiğitlerin er meydanı Abdi İpekçi Parkına doğru harekete geçtiler.
Yürüyüş güzergahı boyunca vatandaşların alkışlarla destek verdiği kamu görevlileri “Memurun katili yandaş sendika, Kamu-Sen burada yandaşlar nerede?, 123 yetmez EK ZAM isteriz!” sloganlarıyla Ankara’yı inletti.
Ayağa kalkan Sakarya misali Toros Sokak üzerinden miting alanına doğru akın eden on binlerce inanmış yürek, Hükümetten hakkını istedi.
KONCUK: BU DEVRAN BÖYLE GİTMEZ DİYEN ALNI ÖPÜLESİ BABAYİĞİTLERSİNİZ
Sloganlar, marşlar ve tezahüratlar eşliğinde büyük coşku ve alkışlarla kürsüye gelen Genel Başkanımız İsmail Koncuk, yurdun dört bir yanından gelen katılımcıları selamlayarak sözlerine başladı. Koncuk,, “ Bozguncuların oyuncağı olmuş, bölücülerin elinde esir düşmüş, yolsuzluklara kurban edilmiş politikaların, ayrımcılıkla harmanlandığı işyerlerinden, Vatan sevdasını, millet aşkını, ekmek mücadelesine katık edip, kar, kış demeden yollara düşen, dağlar aşarak, ovalar geçerek, kutlu mücadelemizin er meydanına koşan, çelik bakışlı, demir bilekli, mangal yürekli kardeşlerim, çok kıymetli basın mensupları, hoş geldiniz, şeref verdiniz.
Sizler bugün burada, sendikacılığın tarihini bir kere daha; yeniden yazıyorsunuz. Sizler bugün burada, hak aramanın, dik durmanın, onurun, namusun, şerefin kitabına imzanızı atıyorsunuz.
Sizler, diktatörlerin, tiranların, kapı kullarının, el etek öpen yalakaların kol gezdiği yerde, haksızlığa, hukuksuzluğa, yolsuzluğa gömülmüş bu diyarda, menfaat uğruna cümle âlemin dilini yuttuğu bu zamanda, “Bu devran böyle gitmez” diyen, alnı öpülesi babayiğitlersiniz.
Memurları, emeklileri enflasyona ezdirmedik deyip, ülkenin kaynağını ve kaymağını yandaş çevrelere dağıtanları gördünüz. Günlerce, sözde sendikaların ve siyasetçilerin büyük bir nimetmiş gibi anlattığı, toplu sözleşme yalanını izlediniz.
Vatanın adım adım bölünmeye doğru götürüldüğünü, kardeşliğimize darbe vurulduğunu kaygıyla takip ettiniz.
Siz sustunuz. Onlar korktunuz sandı.
Siz beklediniz. Onlar sindiniz sandı.
Siz sabrettiniz. Onlar bittiniz sandı.
Korkmadınız, sinmediniz, bitmediniz. Anlayamadılar. Bilmiyorlar ki, her Firavun’un bir Musa’sı, her Nemrut’un bir İbrahim’i vardı.
Bilmiyorlar ki,
“Sayılmayız parmak ile,
Tükenmeyiz kırmak ile,
Dışımızdan bakmak ile
Anlayamaz kimse bizi”
Anlamazlar, anlayamayacaklar.
Sizler buraya memurları toplu sözleşme masasında yüzüstü bırakıp kaçanların, kamu çalışanlarını bir tarafa atıp, sendikacılık yaptığını sananların, ayrımcıların, bölücülerin, zalimlerin Musa’sı, İbrahim’i olmaya geldiniz.
Allah hepinizden razı olsun!
KONCUK: YAZIKLAR OLSUN KARAYA AK DİYENLERE!
Tarihi ve kritik bir dönemeçten geçiyoruz. 12 yıllık yıkım politikaları memuru, işçiyi, emekliyi, dul ve yetimi bitirdi. Ülke güvenliğimiz, sınırlarımız delik deşik edildi. Milli kimliğimiz, milli ve manevi değerlerimiz alt üst edildi. Yargı fethedildi. Basın kuşatıldı. Hukuk esir alındı.
Ormanlarımız, madenlerimiz, limanlarımız, fabrikalarımız özelleştirme, yapılaşma, yapılanma kisvesi altında birilerine peşkeş çekildi. Kurumlar darmadağın edildi. Milletin sesi kısıldı, mazluma kulak tıkandı, şehit yakınına, gaziye sırt çevrildi. Teröristler baş tacı edildi.
Cumhurbaşkanının oğlunun Milli Eğitim müfredatını belirlediği, eğitim sistemini düzenlediği, açılacak, kapanacak okullara karar verdiği bir dönem yaşıyoruz. Milli Eğitim Bakanı kim, belli değil. Ülkeyi Başbakan mı, Cumhurbaşkanı mı yoksa İmralı’daki katil mi idare ediyor, belli değil.
Yuh olsun memurun, işçinin, emeklinin, işsizin, şehidin, gazinin itibarı yerle bir olmuşken, bebek katillerine itibar kazandırma peşinde koşanlara, Yuh olsun iradelerini teröriste teslim edenlere, Yuh olsun şahsi çıkar ve makam uğruna yerlerde sürünen, el etek öpenlere!
Yazıklar olsun, karaya ak diyenlere!
Değerli arkadaşlarım,
“Yoksulluğu bitireceğim.” diye iktidara geldiler ama bugün resmi rakamlara göre, 41 milyon vatandaşımız iki günde bir, sofrasına bir kap et yemeği koyamıyor.
50 milyon kişi tüm ihtiyaçlarını borçlanarak karşılıyor.
60 milyon kişi, evden çıkıp bir haftalık tatile gidecek durumda değil.
38 milyon vatandaşımız hiçbir acil harcamasını yapamıyor.
58 milyon vatandaşımız, ev masraflarını karşılayamıyor.
32 milyon vatandaşımız evini ısıtamıyor.
25 milyon vatandaşımız, eskiyen elbisesini değiştiremiyor.
Tam 31 milyon vatandaşımız çatısı sızdıran, duvarları nemli, penceresi çürümüş evlerde oturuyor ama meydanlarda “Günde birkaç hurma ile açlığını bastıran bir Peygamber’in ümmetiyiz” diye bağıranlar, kendilerine tam 1,4 milyar liraya saray yaptırıyor.
Bin odalı saraylarda oturanlar, memurun halini nereden bilecek? Devlete aylık 700 bin lira elektrik parası ödetenler, soğuktan donanların, ellerini araba egzozlarında ısıtanların çilesini nereden bilecek?
Bin odalı saraylara kurulanlar, kira ve gıdayı çıktıktan sonra kalan 600 lirayla ev geçindirmenin ne demek olduğunu nereden bilecek? Dünyaya saltanat penceresinden bakanlar, çatısı akan evde oturanın çilesini nereden bilecek?
Damdan düşenin halini, damdan düşenler bilir.
Bizi damdan itenler, halimizi nereden bilecek?
“Kimsesizlerin kimsesi olacağım.” diye iktidara geldiler. Kimsenin sahip olmadığı servete ulaştılar. Saraylara taşındılar. Bütçeden kendilerine ayrılan kaynağı 200 milyon liradan 400 milyon liraya çıkardılar.
400 milyon liraya saltanat uçağı aldılar.
“Fırat’ın kenarında bir koyun kaybolsa, hesabı bizden sorulur” diyenler, 700 bin liralık saatlerin, kutu kutu paraların, para sayma makinelerinin hesabından niye kaçıyorlar? Bunlar kuzunun hesabını vermek şöyle dursun, kuzuyu kurda elleriyle teslim ettiler.
2001’de yüzde 8,3 olan işsizlik yüzde 10,1 oldu.
Bugün her 5 gençten 1’i işsizdir.
350 bin öğretmenimiz atama bekliyor.
5 milyon gencimiz iş bulabilme umudunu KPSS’ye bağlamış.
Kadınlarımız çalışma hayatının dışındadır.
12 yıldır büyümenin bütün yükü, daha çok çalışıp daha az kazanan memurun, işçinin, çiftçinin omuzlarına bindirildi.
Pasta büyüdü ama çalışanın payı küçüldü.
3Y’yi; “yolsuzluk, yoksulluk ve yasaklar”ı bitereceğim diye iktidara gelenler, hayatımıza yıldırmayı, yıkmayı, yağmayı ve yandaşlığı da sokup, 3 S’nin “saltanatın, sarayın ve servet”in esiri oldular.
Yaptıkları atamalar adaletsiz,
Terfiler liyakatsiz,
Memur mutsuz,
Emekli umutsuz.
Milletten toplanan vergilerden oluşan bütçe, denetlenmiyor.
Milletin bütçesinin bekçisi olan Sayıştay, devre dışı bırakılmış durumdadır.
Bu denetimsizlik içinde,
En fazla ölümlü iş kazası bizde,
En fazla maden faciası bizde,
OECD içinde en uzun çalışma süresi bizde,
En zayıf iş güvencesi bizde,
Taşeronlaşma bizde,
Sendikasızlaştırma bizde,
En kötü yaşam koşulları bizde,
En çok gecekondu bizde,
En düşük maaş bizde…
Ama “Dünyanın en büyük on yedinci ekonomisiyiz” diye övünen iktidar bizde.1993’de de on yedinciydik, 2013’de de on yedinci olduk. 20 yılda bir arpa boyu yol alamadığımızı gizlemeyi başaran iktidar da bizde. Kişi başına düşen gelirde, 1993’de dünyada kırk yedinci iken, 20 yılda tam 18 sıra geriletip, bizi altmış beşinciliğe düşüren iktidar da bizde.
Vatandaşına zırnık koklatmayanlar, milletin kaynaklarını yandaşa, uğursuza, saraylara, uçaklara peşkeş çekenler de bizde.Toplam gelirin yüzde 10’unu bile alamayan çalışanlar, toplam gelir vergisinin yüzde 62’sini veriyor. Yani saltanatın bedelini memur, işçi, asgari ücretli ödüyor.
Hal böyleyken toplu sözleşme masasında üyesi olan memurun, emeklinin hakkını korumak yerine, satışa çıkaran sendikaların varlığı durumu daha da vahim hale getiriyor. Bunlar, önlerinde 23 gün süre varken, 2 günde toplu sözleşme imzaladılar. Toplam 5 saat masada kaldılar, “Tam 1150 talebi tek tek anlattık, tartıştık” dediler. Yüzleri hiç kızarmadan memurun, emeklinin gözünün içine baka baka gerçekleri çarpıttılar. 2014 yılı bütçesinde memurlara ayrılan paranın tam 3 milyar lirasını, Hükümete peşkeş çektiler.
Memurlarımız 1 yıldır, toplu sözleşme görüşmelerinde uğradığı bu ihanetin bedelini ödüyor.
İktidar ve malum konfederasyon iş birliği, memurları 123, emeklileri 140 TL zamma mahkûm etti. Toplu sözleşme sonunda kamu görevlilerinin hakkı olan enflasyon farkı ödemesi dahi gasp edildi. Bunlar sesini çıkaramadı.
123 lira toplu sözleşme görüşmelerinde Hükümetin ilk teklifi olan yüzde 3+ 3 maaş zammından bile daha düşük bir zam demek. 123 lira en düşük memur maaşına yüzde 6,6; ortalama memur maaşına yüzde 5,2 artış demek. Böyle olunca, memur maaşları Hükümetin ilk teklifinin bile altında kaldı, memurların aylık zararı ortalama 200 lirayı aştı.
Emekli maaşı ve emekli ikramiyesi yönünden de zarara uğradık.Ne yazık ki bu eziyet 2014 yılıyla da sınırlı değil. 2015 için de %3+%3 zam kabul edildi.
Bütün bu yaşananlara rağmen toplu ihanete imza atan konfederasyon hala durumdan son derece memnun. Allah için çıkıp bir açıklama dahi yapamıyor. “Memur maaşı eridi” diyemiyor.
Hatta bizim ek zam talebimize de, karşı çıkıyor. “Biz memurlara, emeklilere fazlasıyla zam aldık. 15 Mayıs’ta memur kararını verecek” diyor.
27 Kasım tarihinde yapılan KPDK’da Türkiye Kamu Sen olarak çalışanların birçok problemini dile getirdik.
Tabi ki, ek zam talebimizin haklılığını da anlattım.
Memur Sen Genel Başkanı Ahmet Gündoğdu’ya, “Bu işin sorumluluğu sizindir, aldığınız zam, enflasyonun altında kaldı, sorumluluğunuzu yerine getirip, çıkıp ek zam değilse bile, oluşan enflasyon farkını talep etmeniz gerekir, bu işin vebali büyüktür.” dedim.
“Aldığınız zam 123 TL, enflasyon ise 2014 yılında yüzde 10’u aşacak, matematik ilmi ortada.” dedim.
Ahmet Gündoğdu ve TOÇ BİR SEN Genel Başkanı Günay Kaya, beni matematik ilmini çarpıtmakla itham ettiler, aldıkları zammın çok iyi olduğunu savundular.
Ahmet Gündoğdu, “15 Mayıs 2015 tarihinde yetkili sendikalar belli olacak, orada kimin haklı olduğunu, memurların kimi tercih edeceğini göreceğiz”, dedi.
Yunus Emre de diyor ki;
“İçin dışın mundar iken,
Dost neylesin senin ile
Gözün gönlün nefsi heva
Aşk neylesin senin ile”
Onlara en güzel cevabı, 15 Mayıs’ta inşallah siz vereceksiniz ve memur neylesin senin ile diyeceksiniz. İşte memur, işte meydan ben yine de buradan memurların kendisine soruyorum: Aldığınız zamdan memnun musunuz?
Maaşınız harcamalarınıza yetiyor mu?
Toplu sözleşme masasında tarihi başarı mı kazanıldı?
İşte memur, emekli burada, sendika burada, cevap ortada, hesap ortada; sen daha hangi hesap oyunlarının peşindesin?
Tarih, böyle bir rezalet, böyle bir ihanet görmedi.
Tarihte hiçbir sendika, işverenin teklifinden daha düşük zam istemedi.
Bunun adına ne sarı sendikacılık, ne de memuriyet sendikacılığı denir.
Bunların yaptığı olsa olsa memnuniyet sendikacılığı, bu sendikanın adı da Memnun-Sen olur.
KONCUK: MEMURUN ÇALINAN 730 GÜNÜ TELAFİ EDİLSİN
Son bir yılda enflasyon yüzde 9,5 oldu. Doğalgaza, elektriğe, suya yüzde 9 zam yapıldı. Gıda fiyatları bir yıl içinde yüzde 12,5 arttı.
Et ve ekmek yüzde 11, ulaşım yüzde 20, meyve yüzde 38 zamlandı. Ailenin zorunlu harcamaları tam 434 lira yükseldi.
Biz, Türkiye Kamu-Sen olarak 2013 Ağustos ayından beri, gerçekleri dile getirdik, imzalanan toplu sözleşmenin defolu olduğunu, memurların haklarının gasp edildiğini ifade ettik.
Memnun konfederasyon ise 123 lirayı anlata anlata bitiremedi ama bir yıl içinde gerçekler ortaya çıktı. Kim haklı, kim haksız belli oldu. Dün ne dediysek, bugün de aynısını söylüyoruz.
Memurların haklarını masa başı oyunlarıyla budayan memnun konfederasyon ve yetkililer, bugün neredeler? Memuru unutup, haksızlığa, adaletsizliğe, yolsuzluğa, hırsızlığa destek verenler, bugün memurun karşısına ne yüzle çıkacaklar?
Hizmetlileri yok sayanlar, 4/C’lilere; vekil ebe, hemşire, imam ve aile sağlığı elemanlarına üvey evlat muamelesi yapıp kadroya geçirmeyenler, öğretmeni, sağlık çalışanını, maliyeciyi, adliye çalışanını unutanlar,
Postacıya, ormancıya, belediye çalışanına, diyanet çalışanına kör bakanlar, Emeklileri, ek gösterge sorunlarını, ek ödeme sorunlarını, ek dersleri, fazla mesaileri, döner sermayeleri bir kenara bırakıp, 2 gün içinde memuru masada satıp kaçanlar, bugün memurun karşısına ne yüzle çıkacaklar?
Kış soğuğunun bastırdığı günlerde oduna, kömüre, doğalgaza gelen zamları bile karşılamayan maaş artışına imza atan, bir eli yağda, bir eli balda yandaşlar, evini dahi ısıtamayan 32 milyonun karşısına ne yüzle çıkacaklar?
Memnun-Sen’den aldıkları destekle bize toplu sözleşmenin dışına çıkamayız diyenler, toplu sözleşme dışında hâkim ve savcıların maaşlarına 1155 TL, akademik personele de 725 ile 835 lira arasında zam yaptılar.
Hâkim ve savcılarımızın, bilim adamlarımızın maaşlarının yükseltilmesini elbette istedik Akademisyenlerimizin yıllardır ihmal edildiğini her zaman söyledik. Yapılan zamdan da memnuniyet duyduk ama biz, bütün memurların ve emeklilerin sorunlarının çözülmesini istiyoruz.
Enflasyon hedefini yüzde 5,3’den yüzde 9,4’e yükselttiniz.
Memurları ve emeklileri bir kalemde açlığa mahkûm ettiniz.
Harcamalar 434 lira artarken maaşlara 123 lira zam yaptınız.
Bu arada belli kesimlere de 725 lira ile 1155 lira arasında zam yapıp, diğerlerini unuttunuz.
Böyle bir adalet olabilir mi?
Alınan zam ortadadır.
Altı da, üstü de 123 lira. Bunun nesini savunacaksın?
Aile yardımına zam yok!
Çocuk parasına zam yok!
Fazla çalışma ücretine zam yok!
Ek ödemeye zam yok!
Ek derse zam yok!
Tazminatlara zam yok!
İkramiyelere zam yok!
Ama bunların toplu sözleşmesinde satış var, hezimet var, perişanlık var, ihanet var.İşte bunların bütçesi de, yandaşların sendikacılığı da, memurun zammı da koskoca bir sıfırdır. Paraları sıfırlama konusundaki uzmanlıklarını memuru, emekliyi sıfırlamakta da kullanıyorlar. Memurun maaşı, her gün mum gibi eriyip gidiyor.
Ama AKP ile bu Memnun-Sen kol kola girmiş, “Enflasyon yüzde 9,5 olacak ama sana bir yıl için 123 lira yeter de artar. 2015 yılında da yalnızca yüzde 3+3 alacaksın.” diyor.
“Memuru masada unuttunuz” diyoruz, kızıyorlar.
Enflasyon farkı: Unuttular!
Hizmet kolları: Unuttular!
Yardımcı Hizmetliler: Unuttular!
Görevde yükselme: Unuttular!
Başta 4/C’liler olmak üzere kadroya geçirilmeyen personel: Unuttular!
Sağlık çalışanları ve döner sermayeli kurumlarda çalışanlar: Unuttular!
Tüm ek ödemelerin emekliliğe sayılması: Unuttular!
Vergi dilimlerindeki adaletsizlik: Unuttular!
KİT çalışanları: Unuttular!
Uzmanlar: Unuttular!
Disiplin affı: Unuttular!
2005’ten sonra göreve başlayanlara bir derece: Unuttular!
Üniversiteli işçiye kadro: Unuttular!
Emeklilikte yaşa takılanlar: Unuttular!
Taşeronlaşmaya çözüm: Unuttular!
Allah aşkına siz neyi unutmadınız?
Ben söyleyeyim:
Yandaşlığı, yalancılığı, yağmacılığı unutmadılar!
Adam kayırmayı, ayrımcılığı, bölücülüğü unutmadılar!
Son olarak yönetici atamalarında yaşanan rezaleti hepimiz, ibretle ve hayretle takip ettik. Sürerek, tehdit ederek, görevden alarak memuru sindirmeye çalışanları gördük. İsimlerini adalet koyanların, adaleti, hakkaniyeti, liyakati nasıl katlettiklerine şahit olduk. “Sendikacıyız, hak arıyoruz” diyenlerin, nasıl kul hakkı yediklerini gördük.
Bu anlayış, bu zihniyet, memurların ve emeklilerin yıllarını çaldı, geleceğini kararttı. 2014 yılının tamamı için aldıkları 123 lira zammı anlata anlata bitiremeyen, 2015 yılında tam bir skandala imza atan ve yüzde 3+3 sefalet ücretine “Evet” diyen,İktidarın bir emri ile süt dökmüş kediye dönen,
Meydanlara inemeyen,
Masaya yumruğunu vuramayan,
Memurun önüne çıkamayan, kamuya bir virüs gibi yerleşmiş asalak sendikacılar, bu hezimetin baş mimarıdır.
Biz memura, emekliye yüzde 12 ek zam istiyoruz.
Biz “Memurun çalınan 730 günü telafi edilsin” diyoruz.
“Hiç olmazsa gelecek yılları kurtaralım. 2015 yılında yüzde 3+3 memurun, emeklinin sefaletidir.” diyoruz.
“Verdiğiniz sözleri yerine getirin, Kamu Personeli Danışma Kurulu’nda kabul ettiğiniz maddeleri uygulayın.
Kamuda ayrımcılık yapılmasına itirazımız var.
Liyakatsiz yönetici atamayın.
Ahbap çavuş ilişkilerine, kirli oyunlara son verin.
Memurları ötekileştirerek, kamu görevlilerinin arasına nifak tohumları saçmayın.
Bölmeyin, parçalamayın, işi ehline verin, emanete ihanet etmeyin.
Sevin, sevindirin, kucaklayın.” diyoruz.
Peki, siz ne yapıyorsunuz?
Cumhurbaşkanlığının bütçesini iki katına çıkarıyor, yüzde 100 zam yapıyorsunuz.
1,4 milyar liraya saray yapıyorsunuz.
Milletvekili maaşlarına tam 1000 lira zam yapıyorsunuz.
PKK’yla terör pazarlığı yapıyorsunuz.
Apo’yla ihanet pazarlığı yapıyorsunuz.
IŞİD’le rehine pazarlığı yapıyorsunuz.
PYD’yle yardım pazarlığı yapıyorsunuz.
Öyleyse, yuh olsun memurla maaş pazarlığı yapmaktan kaçanlara!
KONCUK: BİZİM FITRATIMIZDA SUSMAK YOK!
Ülkenin çivisini çıkartanlara karşı susmak, bizim fıtratımızda yok.
Evlerine ekmek götüremedikleri için canına kıyan insanların, çöplüklerden yiyecek toplayan çocukların olduğu, soğuktan bebeklerin donduğu bir ülkede,
Yolsuzlukları, hırsızlıkları, adaletsizlikleri, toplu sözleşme hezimetini, saltanat saraylarını aklamaya dünyanın bütün beyaz boyaları dahi yetmez.
Bunlar aklanamayacaklar ama evvel Allah, haklanacaklar, haklarını bulacaklar.
Haksızlıklara boyun eğmek, haksızlığı, hukuksuzluğu, yolsuzluğu savunmak, memurun da, emeklinin de fıtratında yok.
Ama ihanet, ayrımcılık, adam kayırma bunların fıtratında var,
Namusu, şerefi, imanı, vicdanı olanlar, bu milletin kaynaklarına sahip çıkmakla mükellef olduklarını bilirler. Bu milletin hakkını korumak için toprağın altında yatanla, bu milletin hakkını çalıp sırça köşklerde yatanları ayırt etmek, hepimizin namus borcudur.
“Türk’üm, doğruyum, çalışkanım” diye başlayan yemininin esiri olanlarla, saltanatın, sarayların ve servetin esiri olanları ayırt etmek, hepimizin namus borcudur.
Memur, emekli ve aileleriyle birlikte, 20 milyon vatandaşımızın bir yıllık zam talebini bir kalemde saraylara, uçaklara, yandaşlara dağıtanlardan, yüzde 12 ek zam istemek, anamızın ak sütü kadar helaldir.
Bizim alnımız ak, onların sarayları karadır.
Bugün; iktidarın koltuğunun altına saklananların, şahsi menfaatleri için memuru satanların, adalet terazisini bozanların deliklerine sindiği, yürekli olanların “Artık yeter” diye haykırdığı gündür.
Bugün; yargıdan, denetimden kaçanların, milyonların vicdan mahkemesinde yargılandığı gündür.Bugün; memurlarımızın hak için bütün engelleri aştığı gündür.
Bugün; memurlarımız; toplu sözleşme hezimetinin telafisi için Türkiye’nin dört bir yanından buraya koştular. Bugün, tüm haksızlıklara karşı meydan okuyan ve tüm riyakârların günahlarını suratlarına çarpan bir Türkiye Kamu-Sen var.
Bizlere düşen, haksızlıklar karşısında asla pes etmemek, asla susmamaktır.Çünkü tüm ülkemizin, bütün mazlumların, ezilen sessiz çoğunluğun Türkiye Kamu-Sen’in gür sesine ihtiyacı var.
Onun için kenetleneceğiz. Onun için bir olacağız, onlar için susmayacağız.
Biz haksızlıklar karşısında susan dilsiz şeytanlardan olmayacağız.
Canım sağ oldukça rahmetli babam
Susarsam, hakkını helal etmesin
Ak sütün emziren ihtiyar anam
Susarsam hakkını helal etmesin.
Esir iken Kırım, Kerkük, Türkistan,
Bana zindan olur Maraş, Elbistan
İbni Sina, Dedem Korkut, Alparslan
Susarsam hakkını helal etmesin
Uyutulmuş köy, nahiye, ilçe, il
Yüreğimi yetmiş yerden yara bil;
Mehmet Akif, Osman Batur, Şeyh Şamil
Susarsam hakkını helal etmesin.
Mühim değil güceneni, küseni
Allah sevmez haksızlığa susanı
Yozgat’ın Yerköy’lü Yetim Hasan’ı
Susarsam hakkını helal etmesin.
Buradan çıkıp memleketimizin dört bir yanında dağıldığınızda, haksızlığa karşı durun, sesimizi gittiğiniz her yerde yankılandırın istiyoruz.
Sizlerden, asla pes etmemenizi, asla eğilmemenizi, asla susmamanızı istiyoruz.
Susacak mısınız?
Davamıza, devletimize, vatanımıza, haklarınıza sahip çıkmanızı istiyoruz.
Sahip çıkacak mısınız?
“Sahipsiz vatanın batması haktır; Sen sahip çıkarsan bu vatan batmayacaktır.”
Hepinize saygılar sunuyorum.
Allah yar ve yardımcınız olsun! diyerek sözlerini noktaladı.
Ek zam mitingimize, Türkiye Kamu-Sen Eski Genel Başkanı Bircan Akyıldız, MHP Genel Başkan Yardımcısı ve Tokat Milletvekili Reşat Doğru, İlksan Yönetim Kurulu Başkanı Tuncer Yılmaz, Türkav Başkanı Sinan Yüksel, Ülkücü İşçiler Derneği Genel Başkanı Hakan Kandemir çok sayıda davetli ve vatandaş katıldı.