EĞİTİM SİSTEMİMİZ VERTİKAL Mİ? HORİZONTAL MI?

Blog yazarı
Prof. Dr. ERDAL BAY

EĞİTİM SİSTEMİMİZ VERTİKAL Mİ? HORİZONTAL MI?

Yıllar önce katıldığım bir konferansta konuşmacı Türk kültürünün horizontal (yatay), batının kültürünün ise vertikal (dikey) olduğunu söylüyordu. Bu tezini desteklemek için çok güzel iki örnek vermişti. Batıya gittiğinizde mimarilerinin hep yüksek ve yukarı olduğu dikkat çeker. Örneğin Almanya’da Köln şehrindeki katedral, veya İtalya’nın Milano şehrindeki katedrallere baktığınızda siz ona yaklaştıkça devasa biçimde yükseldiğini  ve sanki sizi ayaklarının altında ezecekmiş gibi hissedebilirsiniz.

İstanbul’da Sultanahmet camisine geldiğinizde ise içine girdikçe sizi daha çok içine çektiğini hissederseniz. Bu örnek batının mimarisinin vertikal bizim ise horizontal olduğunun göstergelerinden biridir. Aynı durumu müzik alanında görmenin mümkün olduğu söylenebilir. Örneğin batı müziğinde geçişlerin dikey, bizde ise yatay olduğu ifade edilir.
Buraya kadar her şey normal görülebilir. Normal olmayan bu bakış açısının farklı alanlara yansımasıdır. Batıya gittiğinizde bir ailenin belki 50-60 yıllık bir evde oturduğunu görebilirsiniz. Ama bize geldiğinizde 10 yıllık bir evi satışa çıkardığınızda “eski evmiş” ifadelerini duyabilirsiniz.

Biz sürekli eskimeye başlayan bir şeyi değiştirme arayışındayız. Biz bir anlamda  reddiyetçi bir toplumuz. Batı dikey bir şekilde geçmiş kültürünü hiçbir zaman ret etmeden yeni nesillere taşımıştır.  Batı geçmişteki elde ettiği birikimlerini  her zaman kullanmıştır. Biz de ise hep eskileri ret etme anlayışı oluşmuştur. Yeni bir şeyi bulunca hemen eskiyi karalamaya başlama söz konusudur.

Horizontallık anlayışını eğitim sitemimizde bazı örneklerle görmek mümkündür.
Eğitim sistemimizde son 15 yılda 20’den fazla temel değişiklik yapılmıştır. Dünyanın hiçbir yerinde eğitim sisteminde bu kadar fazla değişiklik yapılmamıştır. Eğitimde temel bir değişikliğin sonuçlarının yaklaşık 25 yıl sonra görülebileceği ifade edilebilir. Bu kadar değişiklik neden yapılmaktadır.
Bazı şeyler yeni gibi önümüze sürülebilir. Çok sevdiğim bir cümle vardır. “Yeni şişede eski şarap…” Aslında geçmişimiz çok iyi incelenmiş olsa yeni diye nitelendirdiğimiz pek çok şeyin eskiden var olduğunu görebiliriz. Ama biz onları hep yeniymiş gibi nitelendiririz.

Horizontal olayını  bizim Cumhuriyet Dönemindeki eğitim bakanlarımızın sayısında da görmek mümkündür. 94 yılda yaklaşık 77 eğitim bakanımız değişmiştir. Ortalama bakan ömrümüz 1,22 yıldır. Dünyada bunun başka bir örneği sanırım yoktur. Her bakanın, kendinden önce gelen bakanların yaptıklarını değiştirerek yeni bir şey yaptığı düşüncesine sahip olması ise ayrı bir sorundur. Yeni bir şey yapmak eskisini ret etmek değildir.
Bu iddianın başka bir örneğini eğitim programlarımızda da görmek mümkündür. Sevgili Veysel Sönmez hocamızın belirtiği gibi “…biz program geliştirmiyoruz, biz programları değiştiriyoruz.” Geliştirdiğimiz hiçbir şey yoktur ama değiştirdiğimiz birçok şey vardır. Programlarımız sürekli değişmektedir. Her program değişikliği eğer yanlış kararlar verilmişse bir kuşağın yok olmasıdır. Benim de editörlüğünü yaptığım “Reform ve Değişim Bağlamında Cumhuriyet döneminden günümüze ilkokul Matematik öğretim programları” başlıklı kitabın içeriğinde ne kadar çok değişiklik yapıldığı çok net biçimde açıklanmıştır. Bazı dönemlerde Matematik programlarının öğrenciler Matematik öğrenmesin diye geliştirilmiş olması bu kitapta yer alan ilginç sonuçlardan biridir. Cumhuriyetin ilk yıllarında hazırlanan programın sonraki yıllardan daha kaliteli olduğu söylenebilir.  Bir neslin matematiği öğrenememesinin  sonuçlarını düşünsenize..

Horizontallığımız bilimsel araştırmalardaki yaklaşımımızda da görülebilir. Çoğumuz daldan dala atlarız. Ülkemizde boylamsal kaç tane bilimsel çalışmamız bulunmaktadır. Kişi bir araştırmayı bitirdikten sonra başka bir çalışmaya ve başka bir konu üzerinde çalışmaya başlayabilmektedir. Batıdaki bir bilim insanı ise yıllarca aynı konu üzerinde çalışmalar yapmaktadır. Örneğin yetiştirme yurdundaki çocuklar üzerinde araştırma yapan bir araştırmacı bir çocuğu neredeyse yetişkinliğine kadar takip etmektedir.

Sonuç olarak,  Makarenkoyu bilirken Kazım Karabekir Paşa’nın birinci dünya savaşında anne babalarını kaybeden çocuklar için kurduğu “Öksüzler Yurdu” sistemini; eğitim alanında çok önemli katkıları olan Sadrettin Celal Antel’i, Köy Enstitülerinin mimarlarından İsmail Hakkı Tonguç’ları, Emrullah Efendi’yi, öğretmenlerin sahip olması gereken nitelikleri yüzyıllar önce belirten Fatih Sultan Mehmet’i,  Scinner ile koşullanma deneyini yapan ama ideolojik bakış açısından dolayı ülkemiz literatüründe ismi geçmeyen rahmetli Ordinaryüs Profesör Reha Oğuz Türkkan’ı ve ismini burada yazamayacağız abide şahsiyetlerimizi bilmeliyiz.

Geçmişimizi bilmeden veya geçmişi redederek hiçbir zaman yeniyi, mükemmeli ortaya koyamayız.

1 Yorum

  1. Aslında bir konuda tercihimizi dikeylikten yana kullanmışız hep.”Duygusallık”…Geçmişten bu yana kadim kültür olan Anadolu insanı her zaman aşırı duygusal ve anlık tepkiler vermiştir.Batı kültürlerinde insanlar duygularını gizlemeyi iyi becermişler.Bu yönden sözümona “yatay” kalmışlar…