Bir tane X kişisi düşünelim. Bir tane de Y. Siz X kişisi olun ve Y kişisine bir durumu anlatmanız gerek. Bu durumda siz anlamalı diye dayatır mısınız? Yoksa anlatıp geri mi çekilirdiniz?
İş dünyasında veya yaşantımızın her alanında “Ya bu insan beni nasıl anlamaz? Neden yanlışlıklarına devam eder? Oysa ben onun iyiliği düşünüyorum” deriz hepimiz zaman zaman. En başta hepimiz şunu anlamalıyız karşımızdaki kişiden bizim gibi düşünmesini bekleyemeyiz.
Birincisi günümüzde zaten yeterince stres faktörü bulunmakta. Söz konusu sevdiklerimiz olduğunda kimi zaman fazla takılabiliyoruz veya baskın olabiliyoruz. Bu uğraşlar bazen işe yarar bazen de yaramaz. Peki sonucunu kestiremediğimiz olaylarla uğraşmak yerine şunu denesek: sorunu olan kişi gelip bize sorduğunda fikrimi söyleyip gerisini sana kalmış diyebilsek. Bunu diyebildiğimizde aslında stres faktörü olan bir düşünceden daha kurtulmuş olabileceğiz.
İkincisi çok ciddi problemler varsa iletişimde karşı tarafın karakterine ve geçmişine inmeli miyiz? Tabii ki de hiçbirimiz oturup psikolog edasıyla “bana çocukluğunu anlat” diyemeyiz. Bunun en iyi yollarından biri davranışları analiz etmekten geçer. Vücut dili yalan söylemez çok iyi bir yalancı değilse tabi ama şanslıyız ki henüz o kadar da usta kişilerin bulunmadığını düşünüyorum. Bunun sebebini de bu konulara yeni olmamızı bağlıyorum. İstisnaları başka bir çemberde tutarak. O yüzden demem o ki vücut dili ve konuşurken söylediğimiz, seçtiğimiz o kelimeler bize küçük tüyolar verebilir. Bunları gözlemleyelim ve zaman geçtikçe bu konunun ne kadar hakikatli olup ne kadar tecrübe kazandığımız görelim.
Üçüncüsü bazen şunu diyebilmeliyiz kendimize: Karşımdaki kişi gerçekten bunu anlamak zorunda mı? Değil. Bizim gibi düşünmesini bekleyemeyeceğimiz gibi anlamasını da bekleyemeyiz veya bizim gibi anlamasını. Burada da devreye algı giriyor işte.
Peki algı nedir?
İki kişiye aynı şeylerin anlatılıp ne anladın dediğinde ise farklı yanıtlar almaktır algı. Nasıl ben anlatılan kırmızı renkli ortasında sarı tomurcuğu olan yeşil yapraklı bir çiçeğe sadece çiçek deyip başka birinden ise çiçekler, bitkiler, ağaçlar bizim yaşam kaynağımızdır lafını duymamız olağan olmadığı gibi. Çünkü insan anlar ve olan şeylere yorumlar katar.
Bizler aslında hep sevdiklerimizin ve çocuklarımızın hayatlarının mükemmel geçmesini isteriz ve hep başkalarının hayatlarına müdahale ederiz ama unutuyoruz ki kimsenin hayatına müdahale edemeyiz. Bunun en somut örneklerinden biri öğütlerdir. Daha önceki yazımda da belirttiğim gibi bizler o öğütleri dinleyebilmiş olsaydık şimdi hepimiz birer hatasız insan olarak büyürdük. Ama gelin görün ki kimse yaşamadan bazı şeyleri öğrenip doğrusunu yanlışını bulamıyor. O zaman neden kendimizi hem bu konuyla meşgul edip hem başkalarına engel olalım ki? Herkes yaşayarak öğrensin, bulsun kendini.