DOĞACIM ANLATSANA BİRAZ
Kuşlar nasıl uçuyor? Yarasalar karanlıkta kendi yollarını nasıl buluyor? Termitler yuvalarını nasıl yapıyor? Kelebekler kanat renklerini nasıl değiştiriyor? Ateş böcekleri nasıl ışık üretiyor? Bu sorular ve daha birçokları yüzyıllarca insanoğluna ilham kaynağı olmuştur. Doğayı inceleyerek sorularına cevap arayan insanoğlunun, bulduğu yanıtları kendi sistemlerine uyarlamasıyla biyomimikri diye bir kavram ortaya çıkar.
Peki nedir bu biyomimikri? Biyomimikri, “bios” (yaşam) ve “mimesis” (taklit etme) kelimelerinden oluşur. En sade haliyle bu kavram, doğayı taklit etme sanatıdır. Janine Benyus’a göre ise biyomimikri “Köle gibi taklit etmek değil, doğanın tasarım prensiplerini, dehasını almak ve bunda bir şeyler öğrenmektir.” Biyomimikri doğada var olanı ihtiyaca entegre etmeyi hedefler, bunu da doğayı inceleyip yaşanılan probleme doğanın nasıl çözüm bulduğunu araştırarak yapar.
Biyomimikri terim olarak 1960’larda çıkmış olsa da aslında kavram olarak çok daha eskilere dayanır. Mesela ünlü ressam Leonardo da Vinci’nin çizimlerindeki uçan cisimlerin kuşlara benzediğini fark ettiniz mi? Adına biyomimikri demese de Leonardo da Vinci de doğadan ilham almıştır. Öyle ki “İnsan zekâsı… Doğanın keşiflerinden daha güzel, daha basit ya da daha direkt bir keşfe asla imza atamayacak. Çünkü doğanın keşiflerinde ne bir şey eksiktir ne de bir şey fazladır.” demiştir.
Hızlı trenlerin burun kısmı ağaçkakan gagasına mı benziyor? Peki ya yusufçuk ve helikopter benzerliği? Günümüzde mimarlıktan mühendisliğe ve tasarıma kadar birçok alanda biyomimikriden yararlanılır. Kullandığımız hızlı trenlerden uçaklara, ayakkabımızdaki cırt cırttan mimari yapılara kadar hepsi birer biyomimikri örneğidir. Kristal saray nilüfer çiçeğinden, Eyfel kulesi uyluk kemiğinden ilham alınarak yapılmıştır. Binalardaki ısıtma soğutma sistemleri termit yuvalarından, hızlı trenler ise yalıçapkını ağaçkakanlarının avlanma şeklinden esinlenilerek yapıldı.
Biyomimikriye göre doğa, problem çözmede, yeni bir şey üretmekte ya da var olanı geliştirmekte en iyi kılavuzdur. Doğanın kılavuz edinilmesiyle sürdürülebilirlik, temiz enerji, düşük maliyet ve çöp kavramının azaltılması sağlanır. Bu da bize bilim kurgu filmlerinde gördüğümüz o kötü sonu yaşamadan önce yüzümüzü doğaya dönmemiz gerektiğini gösteriyor.
Azra Kohen’in Pi isimli kitabında daha iyi bir dünya için doğayı taklit etmekten bahseder. “Bitkilerin enerjilerini güneşten almaları gibi insan da doğayı taklit ederek güneşin muazzam enerjisiyle evini ısıtsa, yine aynı enerjiyle havayı zerre kadar kirletmeyen arabalar kullansa, güneşin az bulunduğu yerlerde yetmezse rüzgârı da katsa, temiz enerjiyle çalışan dev fabrikalarda ne istiyorsa üretse, her yıl binlerce işçiye mezar olan madenlere gerek kalmasa, petrolle işimiz bittiğinde petrol için yapılan savaşlarda çocuklar ölmese, Ortadoğu artık rahat bir nefes alsa, enerji üretmek için kurulan zehirli nükleer santraller kapansa, tüm teknoloji temiz enerjiye dönüşse ve kimse kanser olmasa, insanlar elektrik, doğalgaz faturalarından sonsuza kadar kurtulsa… Uyandı Özge!” Şimdi geç olmadan uyanma vakti..!
İlayda Sena YILMAZ