
Çocukların Matematik Öğrenme Kapasiteleri Artırılabilir mi?
Çocukların öncelikle ebeveynleri ve diğer akranları ile kaliteli zaman geçirmeye ihtiyaçları vardır. Ebeveyn ile kaliteli zaman geçiren çocuğun duygusal doyumu yanında akademik motivasyonu da artar. Siz belki farkında olmazsınız ama siz onu mutlu ettiğiniz için o da sizi mutlu etmek ister. Sizi mutlu eden şeyleri yapmaya çalışır. Hayatın her anı önemlidir ve değerlidir; ancak bu konuda çocukluk bir başka öneme sahiptir. Çocukların beyinleri daha esnek olduğundan öğrenme arzuları çok yüksektir. “Baba bu ne?” “Anne bu ne?” dedikleri zamanları hepimiz hatırlarız. Sonra ne hikmetse bu isteklerini bizler bilinçli ya da bilinçsiz törpüleriz. Bu konuda meslekten eğitimciler bile bazı yanlışlar yaparken farklı meslek gruplarından anne babalar çocuğun öğrenmesine nasıl destek olabilir? Bu konunun uzmanlık alanıma giren yanını, yani çocukların nasıl matematik öğrendiğini ve bizim onlar için nasıl destek olabileceğimizi bilimsel dayanakları ile, ama herkesin anlayacağı bir dil ile açıklamaya çalışayım.
Efendim; insanın beyninde öğrenmeyi sağlayan az sayıda bölüm vardır. Bunlardan 2 tanesi özellikle matematik öğrenme ile ilgilenir. Bunların biri sayı diğeri uzay/şekil konularına ev sahipliği yapar. Şekil ve sayının zaman zaman karşılaştıkları da olur. Sayı bölümü sayma, dört işlem ve diğer hesaplama becerilerine ev sahipliği yaparken uzay/şekil bölümü ise bildiğiniz gibi şekil, uzay, mekan gibi kavramlarla geometri öğrenebilmemizi sağlar. Ayrıca bu iki bölüm, diğer bölümlerle de bir etkileşim halinde dil, fizik, kimya gibi içerikleri öğrenebilmemiz için gerekli çekirdek bilgiyi sağlarlar.
Sayı algısının doğumla birlikte başladığını ve çevredeki uygun uyaranlar ile bu bölümün geliştiğini artık biliyoruz. İşte biz de bu iki çekirdek sisteme yönelik uyaranlar verirsek Matematik öğrenme kapasitesini artırmış oluruz. Yani hem genetik aktarımlar hem de doğuştan getirilen bu çekirdek bilginin uygun uyaranlar ile işlenerek gelişimine destek olunması çocuğun matematik öğrenme kapasitesini artırmaktadır.
Şimdi beyindeki bu bölümlerin işlevlerini biraz daha ayrıntılı inceleyelim. Beş günlük bebekler üzerinde yapılan bir deney bebeklerin 1’i 2’den ve 2’yi 3’ten ayırt edebildiğini ortaya koymuştur. Yine 6 aylık bebekler üzerinde yapılan bir deneyde bebeklerin 1’e bir eklendiğinde ya da 2’ye bir eklendiğinde sayıca artış yönünde bir değişim olması gerektiğini algıladıkları ve buna yaşlarına uygun tepkiler verdikleri bulunmuştur. Bu deneylerde kuşkusuz, 1, 2, 3 gibi rakamlar ya da bir, iki, üç gibi sözcükler kullanılmamıştır, kullanılamaz da. Burada sembollere karşılık gelecek çokluklar kullanılmıştır. Örneğin 1 sayısına karşılık bir tane ayıcık, 2 sayısına karşılık iki tane birbirinin aynısı bebek gibi. Bu deneyler ve yapılan onlarca diğer deney çocukların küçük (5’ten az) çoklukları saymadan algılayabildiklerini göstermektedir. Biz bu sistemin adına “tam sayı sistemi” diyoruz.
Sayı bölümünde örneğin; bir insan, bir mesafenin kaç metre olduğunu ya da bir kalabalığın kaç kişi olduğunu yaklaşık olarak bilebilir. Bu yaklaşık tahmin becerisi ve (5’ten) küçük çoklukların tam olarak algılanabilmesi becerisinin hem insanlarda hem de bazı hayvanlarda var olduğu çok sayıda deneyle gösterilmiştir. Örneğin; aslanlar kendilerinden çok daha kalabalık bufalo sürülerine saldırmazlar. Ya ne yaparlar? Sürünün etrafında gezerek geride kalan bir zayıfa saldırırlar. Sonuç olarak sayı hisleri sayesinde hem aç kalmazlar, hem de hayatta kalırlar.
Sayı bölümünün üçüncü görevi ise bilgiyi “sembollere dönüştürme”dir. Yeryüzünde sadece insanlar bu beceriye sahiptir. Bilebildiğimiz kadarıyla hiçbir hayvan bu beceriye sahip değildir. Örneğin köpeklere 20 rakamı gösterilerek yirmi kere havlamaları sağlanamaz. İşte bu sembole dönüştürme becerisi saysesindedir ki insanoğlu bu teknolojik gelişim düzeyine erişmiştir. Ancak hayvanlarda böyle bir gelişim olamamıştır.
Şimdi gelelim “bu sistemleri uygun ortamlar yaratarak geliştirebilir miyiz?” sorusuna. Yanıt kocaman bir evet. Nasıl mı? İşte böyle:
Bu sistemin nasıl çalıştığını bildiğimizde bunların nasıl geliştirileceğini de anlamış oluruz. Birincisi düzgün ya da dağınık dizilmiş noktalardan oluşan, algılanabilir sade çokluklar ve bunlarla birlikte kullanılacak rakamlar Sayı ve Sembole dönüştürme işlemlerini harekete geçirir. Örneğin çocuğun oynadığı oyuncakların az sayıda ve en azından ilk anda düzenli
olması çocuğun çokluğu otomatik olarak algılamasını tetikler. Daha büyük sayılardan oluşan çokluk ya da sayıları hem konum hem de sembol olarak bir arada, (zihinsel sayı doğrusu gibi) bir hat boyunca, sıralı olarak gösteren ortamlar ise Yaklaşık Sayı Sistemini ve Sembole Erişim sistemini birlikte tetikler. Bu iki ortamın farklı sürümleri bir senaryo dahilinde oyun ortamına aktarılacak olursa çocuklar hem akranları hem de büyükleri ile okul müfredatı olmadan da birlikte matematik oynayabilirler. Bu sayede hem sayı hisleri gelişmiş olur hem de büyükleri ile kaliteli zaman geçirmiş olurlar. Bu gelişim ile çocukların sayı algıları açılacak ve bunun üstüne okulda verilen eğitim daha yararlı olacaktır. Çünkü onlar için artık söylenen, konuşulan, anlatılan konular daha anlamlı, daha zihinde canlandırılabilir olacaktır.
SAHİBİNGO: Yaklaşık sayı ve sembole dönüştürme becerilerini geliştirir.
İşte 20 yıldır hem bizim yaptığımız hem de dünyada başka bilim insanlarının yaptıkları araştırmalardan damıtarak elde ettiğimiz 2 temel oyun (Sahibingo ve Tremino) sırf bu amaca hizmet etmek için tasarlandı. Bu oyunların sayısını kapsamı artıracak şekilde 10 civarına çıkarmayı düşünüyoruz. Bu konuda hem bilimsel hem de uygulamalı çalışmalarımız devam ediyor.
TRE-MİNO: Tam sayı ve sembole dönüştürme becerilerini geliştirir.
Özetleyecek olursak; çocuklarımıza yapılacak erken bir dokunuş ile hem PISA, TIMSS, PIRLS gibi uluslararası sınavlarda nal toplayan ve sonlardan bir türlü ön sıralara gelemeyen ülkemiz, hem de çocuklarımızın hayatlarında çok büyük değişikliklere vesile olabiliriz. Aynı zamanda ülke olarak daha çok matematik öğrenebilen bir nesil de yetiştirmiş oluruz. En güzeli de bunu çocuklarımızla kaliteli zaman geçirerek yapabilecek olmamız.
Haydi çocuklarınızla matematik oynayın. Öğretim programına göre eğitimi meslek erbabına yani öğretmene bırakın, ama siz çocuklarınızla nitelikli oyun oynayın. Bu sayede hem çocuklarınıza akademik öğrenmelerinde destek olmuş olursunuz hem de çocuklarınızla aranızda nitelikli duygusal bağlar kurarsınız.