YÖK‘ün 50/d‘li Araştırma Görevlilerinin Sorunları Gündemli Toplantısına İlettiğimiz Görüş ve Önerilerimizdir
2000`li yıllarda hızla yaygınlık kazanan 50/d uygulaması, araştırma görevlilerinin esnek ve güvencesiz istihdamının en saf biçimi olmuştur. 50/d uygulaması, bu statüdeki araştırma görevlisinin lisansüstü eğitimi sırasında istihdamını sağlamakta ancak tezini başarıyla bitirip öğrenciliği sona erdiğinde veya azami sürede tezini bitiremediğinde kadro ile ilişkisinin kesilmesine olanak sağlamaktadır. Kısaca birinci durumda kişi yazmış olduğu tezin karşılığını araştırma görevliliği statüsünü kaybederek almakta; ikinci durumda da süre sınırı bir başarı kriteri olarak ön-plana sürülmekte, araştırma görevlisi hazırladığı tezle “yılın tezi ödülünü” dahi alsa işten atılmaktadır.
Yönetmeliklerle statüde değişiklik (kabaca ifade edilirse 50/d`den kısmen daha güvenceli olan 33/a`ya geçiş) imkânı tanınmışsa da, bu imkanın özellikle de keyfi bir şekilde ve her üniversitede farklı biçimde uygulanması araştırma görevlilerinin ayrımcılığa maruz kalmalarına ve keyfi biçimde işten atılmalarına neden olmuştur. Nitekim 2004`te Dokuz Eylül Üniversitesi`nde, 2007`de Ankara Üniversitesi`nde, 2008-2009`da İstanbul Üniversitesi`nde, 2011-12`de İstanbul Teknik Üniversitesi`nde yaşanan ilişik kesme ve işten atma uygulamaları bu durumun en somut örneklerindendir.
Bu durumun pratik sonucu, araştırma görevlilerinin üniversitenin geleceği olduğu düşüncesinin tümüyle ortadan kalkması ve araştırma görevlilerinin üniversitenin akademik ve idari işlerini yerine getiren, geçici ara eleman olarak görülmeye başlanması olmuştur.
Özellikle araştırma görevlilerinin iş tanımlarının kasıtlı biçimde muğlak bırakılması, ciddi ölçüde angaryayı beraberinde getirmekte ve bu duruma itiraz ettiklerinde mobbinge maruz kalmalarına neden olmaktadır. Dolayısıyla, araştırma görevlilerinin araştırma yapmakla görevli birer akademisyen oldukları görmezden gelinerek sınav ve ders programı hazırlatılması, sekreterlik, tamirat işleri, düğün davetiyesi dağıtma gibi özel işler yaptırılmakta, öğretim üyelerinin yerine ücretsiz derslere girmeleri ya da alanı dışında derse girmeleri dahi istenmektedir. Söz konusu çalışma ilişkileri kapsamında araştırma görevlilerine dayatılan idari görevler ise nitelikli bir yüksek lisans veya doktora öğrenimi sürdürme olanağını ortadan kaldırmaktadır. Araştırma görevlilerinin en üretken dönemi, ağır bir iş yükü ve angarya ile öldürülmektedir.
Üniversite yönetimlerinin ve öğretim üyelerinin, akademinin en alt basamağında çalışan genç bilim insanlarına yeri geldiği zaman öğrenci, yeri geldiği zaman “çalışan” muamelesi yapması, araştırma görevlilerinin emeklerini değersiz kılan, haklarını hiçe sayan çalışma ilişkilerine zemin hazırlamaktadır. Araştırma görevlilerinin üniversitenin karar alma ve yönetim süreçlerinden dışlanması ise söz konusu çalışma ilişkisini perçinlemektedir. Bu haksız uygulamalara karşı direnmek ve dayanışmak için sendikaya üye olan araştırma görevlileri ise üniversite yönetimleri tarafından tehlike olarak görülmekte, işten atma ile tehdit edilmektedir.
Güvencesiz istihdam, ekonomik dayatmalardan ve gelecek kaygısından güç alan, içselleştirilmiş bir otokontrol işlevini de beraberinde getirmektedir. Böylelikle içinde bulunduğu hakim güç ilişkileri karşısında pasif ve itaatkâr olması arzulanan, bu güç ilişkilerini içselleştiren bir akademisyen tipolojisi yaratılmak istendiği de açıkça görülmektedir.
Tekrar belirtmek gerekirse, araştırma görevlilerinin sorunlarının en yakıcı yanını esnek ve güvencesiz istihdam politikası ve bu politikanın yarattığı çok sayıda sorun oluşturmaktadır. Bu kapsamda, sıralayabileceğimiz temel taleplerimiz şunlardır:
– 50/d`li araştırma görevlilerinin hali hazırdaki işten atılmalarına yönelik işlemler durdurulmalıdır.
– 50/d maddesi uyarınca araştırma görevlisi istihdamına son verilmelidir.
– 50/d`li araştırma görevlilerinin tamamı, koşulsuz olarak görece daha güvenceli bir kadro olan 33/a kadrosuna geçirilmelidir.
– 2011 yılında gerçekleştirilen yasal düzenleme nedeniyle işinden olan tüm 50/d`li asistanların yeniden atanabilmesinin yolu açılmalıdır.
– Araştırma görevlilerinin görev tanımı, üniversitenin varlık nedenine ve evrensel ilkelerine uygun biçimde açık ve net olarak belirlenmelidir.
– Doktorasını tamamlamış araştırma görevlileri ek koşul aranmaksızın güvenceli kadrolara atanmalı, akademik yükselmeleri önündeki engeller kaldırılmalıdır.
– Akademik nitelikli çalışmalar ve kendi alanındaki bilimsel gelişmeleri izleme amaçlı etkinlikler için görevlendirmeler özlük hakkı sayılmalı, giderler kurumca karşılanmalıdır.
– Tüm karar ve denetim süreçlerinde üniversite bileşenlerinin tümü yer almalıdır. Karar ve denetim süreçlerinde kişilerin değil, kurulların egemenliğini esas alan eşitlikçi, özgürlükçü, demokratik özyönetim ve özdenetim modeli hayata geçirilmelidir.
– Eşit işe eşit ücret verilerek, ders ve araştırma sürecinde eşit katkıların eşit değerlendirmesi yapılmalıdır.
– Kalite değil, nitelik arayışı öne çıkarılmalıdır. İş güvencesinin nitelikli bilimsel bilgi üretiminin temel koşulu olduğu kabul edilmelidir.